"Şehid olmak isterim" Henüz vefat etmeden birkaç gün önce idi, Rabbine kavuşmanın şevk ve sevincindeydi. Ahirete göçmesi olmuşken böyle yakın, İnsanlar, sohbetine gelirdi akın akın. Talebesinden biri "Sıla"ya gitmek için, Huzuruna gelerek, istedi Ondan izin. Buyurdu; (Güle güle, emanet ol Allaha, Lâkin görüşemeyiz senin ile bir daha.) Diğer talebeleri, duyunca bu sözleri, Ağlayıp, herbirinin yaşla doldu gözleri. Birkaç gün kalmıştı ki, vefatına nihayet, Talebeyi toplayıp, son defa etti sohbet. Buyurdu ki; (Kalbimden her neyi geçirdimse, Ve hangi bir ni''mete, kavuşmak istedimse, Hak teala hepsini eyledi bana ihsan, Her arzuma kavuşmam, oldu kolay ve âsan. "İslâm-ı hakiki"yi nasib etti nihayet, Verdi salih amelle, istikamet, keramet. Tasavvufta ne kadar derece varsa eğer, Rabbimiz herbirini kıldı bana müyesser. Elde edemediğim kaldı ki bir tek makam, O da, "Şehid olmak"tır, budur şimdi bana gam. Kavuştum tasavvufta, makamların hepsine, Şimdi arzum ermektir "Şehidlik" rütbesine. Hocalarımın çoğu şehadet şerbetini, İçerek bitirdiler en son nefeslerini. Ve lâkin yaşlandım ben, zayıf düştü vücudum, Yoktur cihad edecek, bir kuvvetim ve gücüm.) Mazhar-ı Can-ı Canan bu son sözleri ile, "Şehidlik arzusu"nu getirdi böyle dile. Son günleri idi ki, o yer ahalisinden, Huzuruna gelenler artmıştı eskisinden. Binyediyüz seksenbir miladi senesinde, Ve "Muharrem" ayının, yedinci gecesinde, Mübarek hanesinin önüne bir aralık, Yabancı kimselerden doldu bir kalabalık. Niyetleri kötüydü, bilhassa üç kişinin, Israr ediyorlardı, içeri girmek için. Nihayet izin alıp, hanesine girdiler, Bunlar "Moğol" kâfiri ve "Mecusi" idiler. Hem de tanımazlardı kendisini o zaman, Sordular ki; (Sen misin Mazhar-ı Can-ı Canan?) (Evet benim) deyince, durmayıp onlar daha, Hücum edip hançerle, başladılar vurmağa. Ağır yaralanarak, yıkıldı yere hemen, Üç gün sonra Rabbine kavuştu ebediyyen. On Muharrem "Aşure" ve "Cum''a" akşam vakti, O da şehid olarak, Hakka oldu mülaki.

