Evliyayı sevmek... "Mazhar-ı Cân-ı Canan", bir âlim ve veli zat, Sohbeti, gönüllere olurdu âb-ı hayat. Üstadına ihlası, sevgi ve muhabbeti, Fevkalade çoktu hem, ona teslimiyeti. Buyururdu; (Her neye kavuştuysam ben eğer, Hocamın sayesinde oldu hepsi müyesser. Bir Müslüman ne kadar, etse de çok ibadet, "Allahın rızası"na ermesi zordur elbet. Kulun ibadetleri ne kadar olsa iyi, Yine de zor kazanır, rıza-yı ilahiyi. Lakin "Sevgi beslerse" bir mübarek veliye, Kavuşturur o onu, rıza-yı İlahiye. Allaha çok yakındır, evliyalar, veliler, Onların kalplerine, girmektir asıl hüner. Kazanabilmek için onların sevgisini, Ne hüneri var ise, göstermeli hepsini.) Mazhar-ı Can-ı Canan, birkaç talebesiyle, Kabristana gitmişti, ziyaret gayesiyle. Bir kabrin baş ucunda oturarak bir miktar, Teveccüh eyledi ki "Nimet mi, azab mı" var? Hasredince tamamen, bu işe himmetini, Hak teala gözünden, kaldırdı perdesini. Hakikati keşfedip, buyurdu ki; (Bu kabir, Büyük günah işleyen bir kadına aittir. Ve şu anda kabrinde, "Cehennem ateşi" var, İmanlı mı, değil mi, henüz değil aşikâr. "Benim "Yetmiş bin" adet önceden okuduğum, "Kelime-i tevhid"i, buna bağışlıyorum. Dünyadan "İman ile" ayrılmışsa o şayet, Bu azabtan kurtulup, olur ehli saadet.) Sonra o sevabları, bağışlayıp kadına, Tekrar teveccüh etti, kadının mezarına. Az sonra buyurdu ki (Şükür elhamdülillah, Kadının günahını affetti şimdi Allah. Acı azab çekerken kabrinde biraz önce, Şimdi ondan kurtulup, gark oldu bir sevince.) Sohbet ediyordu ki, talebeyle bir zaman, İhtiyar biri geldi, bu zata inanmayan. Dedi ki; (Bu hocanın, halleri rahmani mi? Yoksa şeytani midir ve bunun var mı ilmi?) Bu sözler talebeye çok fena etti tesir, Mazhar-ı Can-ı Canan, oldu çok müteessir. Hiddetle ona dönüp, eyledi "Sert" bir nazar, Çırpınmağa başladı, yerlerde o ihtiyar. Anladı "Sert kaya"ya çarptığını ve lâkin, Dedi ki; (Affet beni, Allah rızası için) O, elini uzatıp, kaldırdı onu yine, Bir şey olmamış gibi, geldi eski haline.

