Tevâzu ve edep Bu zat buyuruyor ki; (Kul hakkı, mühimdir pek, Âhirete kalırsa, çetin olur ödemek. Kırbacı düşse idi, Sahabenin deveden, İnip kendi alırdı, kimseden istemeden. İnsanı helâk eden bir huy var şu zamanda, Bu, "Emir vermek"tir ki, mevcuttur her insanda. Hattâ bu, her insanın, hücrelerinde vardır, İnsandan can çıkmadan, en son bu çıkacaktır. Hanımlarınız ile helâllaşın bu yüzden, Hattâ helâllaşmadan, çıkmayın evinizden. Hassas davranılırsa, İslâma tâbiyette, Bir kırgınlık, üzüntü vukû bulmaz elbette. Nerede bir ihtilâf, sıkıntı varsa eğer, İslâma uymamaktan dolayı zuhur eder. Kim ki alçak gönüllü ve mütevâzı ise, Dünya ve âhirette, rahat eder o kimse. O, ne şikâyet eder, ne edilir şikâyet, Zîra kula sıkıntı, kibrinden gelir elbet. Yâni şikâyet etmek, "Kibir"e alâmettir, Mütevazı kul ise, sanki "Ölü" demektir. Hiç şikâyet eder mi, ölüyse biri şayet? Yâhut ölü olanı, kim eder ki şikâyet? Nimete kavuşmaya, vesîledir tevâzu, Zîra yüksek dağlardan, aşağıya akar su. "Tevâzu", yüksekliğin şaşmaz alâmetidir, Kibir de, insan için, aşağılık zillettir. Müminin zînetidir, tevâzu, hayâ, edeb, Mütevâzı olanlar yükselir her yerde hep. Bir gün de sohbetinde buyurdu; (Rabbimizin, Emirlerini yapmak, kolaydır bizler için. Meselâ Hak teâlâ, bir yirmi dört saatte, Sadece sırf beş vakit ayırmış ibâdete. Zenginin de malının istemeyip hepsini, Ayırmış zekât için, yalnız kırkta birini. Bir saatlik zamanı, "Namaz"a ayırmayıp, Boş şeylerle uğraşmak, ne çok günah, ne ayıp. Zengin olup, kırkta bir miktarda az bir zekat, Vermemek, Hakk''a karşı, ne de büyük bir inat. Gençlik çağı odur ki, nefisler kaynar her an, İns ve cin şeytanları, saldırırlar her yandan. Böyle kritik anda yapılan az ibâdet, İndallah makbul olup, sevabı çoktur gayet. Resûlün buyurduğu azablar ve acılar, Elbette bir gün gelip, olacak hep âşikâr. Öyleyse ey evlâdım, kendine gel ki artık, Zîra hiç fayda vermez, son andaki pişmanlık. Şimdi geçir vaktini tâat ve ibâdette, Çünkü sonsuz rahatlık olacak âhirette.)

