Uyanık olmalıdır... Allah adamlarından "büyük bir velî idi, Söz ve nasihatleri, pek çok faideliydi. Bir gün de buyurdu ki; (Biz insanlar hepimiz, Ölüm için bir namzet, veya Hedef" gibiyiz. Ecel, istediğini seçiyor, götürüyor, Bu dünyaya gelenler, mutlak bir gün ölüyor. "Dün" geçti, o iyi bir şahittir hakkımızda, Ölümse beklemekte, her an yakınımızda. "Bugün", büyük bir fırsat, nimet ve ganimettir, Onu, en iyi yerde, değerlendirmelidir. "Yarın" henüz gelmedi, belki de gelmeyecek, Zira yarın gelmeden, belki ecel gelecek. Ölümden kaçış olmaz, o, gelecek mutlaka, Ve hesap vereceğiz, bir bir cenab-ı Hakka. Dedelerimiz bir bir, hepsi ölüp gittiler, Biz dahi onlar gibi, ölürüz birer birer.) Biri ona sordu ki; (Çok cahilim ben bizzat, Nedir biz kullar için, en birinci nasihat?) Buyurdu; (Hasta ise, bir kulun kalbi eğer, İndallah makbul olmaz, yaptığı ibadetler. Yani borcu ödenip, görmese de hiç azap, Lakin pek kazanamaz, fazla ecir ve sevap. Kalbin bu hastalığı, şudur ki asıl yine, Tutulmuş olmasıdır, Hak''tan gayri birine. Belki de kendisine bağlanmış olmasıdır, Bu, onun en birinci, mühim hastalığıdır. Çünkü kul, kendi için, ister esas her şeyi, Kendi için arzular, mal, mevki ve rütbeyi. Ve hatta çocuğuna ediyorsa muhabbet, Kendini sevdiğinden, onu da sever elbet. Maalesef onun nefsi, ona ma''bud olmuştur, Çünkü o, sırf nefsinin ardında koşup durur. Bir kul kurtulmadıkça, kendisine tapmaktan, Kurtulamaz mahşerde, Cehennem azabından. Nefsin esaretinden, kurtulursa bir kimse, Sırf Allah''a kul olur, Rabbine yönelirse. Yani nefse değil de, Rabbine uyarsa hep, Nefsin arzusu için, etmezse bir şey talep, Gitmiştir kalbindeki, o şiddetli hastalık, Ma''budu nefis değil, "Allah"tır onun artık. Çünkü o, Allah için, yapar her bir işini, Zîra îman ve ihlâs, kaplamıştır içini. Sırf Allah rızasını düşünür her bir işte. Kendine tapınmaktan, kurtulmak budur işte. Öyle ise müslüman, uyanık olmalıdır, Nefsine aldanıp da, günah yapmamalıdır. Eğer ki geçirirse, ömrünü günah işte, Yarın Allah korusun, yanar çetin ateşte.)

