Bişr-i Hafî "rahmetullahi aleyh"... Allah dostu bir Velî. Bir gün ona sordular: - Bu dereceye ne ile yükseldiniz? - Bir şey ile. - Nedir o? - Sarhoştum. Çamurlar içinde bir kâğıt görüp aldım. Üzerinde "Allah" yazılıydı. Yüreğim sızladı. Yıkayıp temizledim. Güzel koku sürüp yükseğe astım. - Bu kadar mı? - Evet. Ben Rabbimin ismini yücelttim. Rabbim de beni yüceltti. Mübarek yalın ayak gezerdi. Bu sebeple Bağdat sokakları tertemizdi. Hayvanlar bile yerleri kirletmezdi. Ama bir gün, birinin hayvanı yere pisledi. Adam içli bir "Aaaah!" etti. Neden "Ah" edersin? Sordular: - Neden "Ah" edersin? - Bişr-i Hafi vefat etti. - Nerden biliyorsun? - Hayvanım ilk defa yere pisledi. Az sonra acı haber duyuldu. Evet, Bişr-i Hafî vefat etmişti. Taziyesine gidenler sordular: - Bişr nasıl vefat etti? - Dünyaya geldiği gibi. - Nasıl? - Dünyaya gömleksiz gelmişti. Gömleksiz gitti. -Hiç dünyalığı yok muydu? -Tek gömleği vardı. - Evet. - Onu da bir fakire verip, gömleksiz ruhunu teslim etti. Allah seni görüyor Bir gün, iki kişi kavga ediyordu. Biri çok güçlü, öbürü zayıftı. Güçlü olanın elinde koca bir bıçak vardı. Tam saplayacaktı ki, Bişr-i Hafi yetişip kulağına fısıldadı: Allah, bu yaptığını görüyor. Adamın eli havada kaldı. Sendeleyip yere yıkıldı. Sonra mı? Talebesi olmakla şereflendi. *** Bir gün de eşyasını çaldılar mübareğin. Ağlamaya başladı. Sordular: - Mal için ağlanır mı? - Mal için ağlamıyorum ki. - Ya niçin? - Hırsıza ağlıyorum. - Nasıl? - O günahın hesabını nasıl verecek. Nasıl azap çekecek diye ağlıyorum.