Selçuklu hükümdârı "Alâaddîn Keykûbât", Gördü ki, "Osmân Gâzi" yapıyor çok fütûhât. Vaktâ ki bildi onun bu büyük hizmetini, Hemen taltif etmeyi düşündü kendisini. Eyâlet vâliliği vererek ona bizzât, Gönderdi kendisine buna dâir bir berat. Yazdı ki: (Alâaddîn Keykûbât cânibinden, Yazılmıştır bu nâme Osmân Bey'e hitâben. Allahü teâlâya olsun hamd ve senâlar. Ve dahî Resûlü'ne çok salât-ü selâmlar. İmdi ben işittim ki, "Osmân bin Ertuğrul" nâm, Bir yiğit, tekfurlarla cihat eder durmadan. "Müşriklerle harb edin!" âyeti mûcibince, Bizans tekfurlarıyla cenk eder gün ve gece. Cür'et ve cesâreti, sarmış cümle cihânı. Teb'ası, çok sever ve sayarmış bu civanı. "Hazreti Sıddîk" gibi, nesi varsa, o hemen, Hepsini, Hak yolunda sarfedermiş tamâmen. "Ömer-ül Fârûk" gibi, insaf ve adâletle, Dîn-i mübîn uğrunda çalışırmış gayretle. Ahlâkta, benziyormuş hem "hazreti Osmân"a. Benzermiş cenkte dahî "Allahın Arslanı"na. İntikali sür'atli, kılıcı keskinmiş pek. Oku, kayan bir yıldız, darbesi sanki şimşek. Aklı kâmil ve olgun, görüşleri hiç şaşmaz. Cihân sultânlarına baş eğdiren bir şahbaz. İşbu hasletlerinden ötürü bu yiğit zât, "Tuğ, davul ve boru"yla mükâfâtlandı bizzât. Eskişehir sancağı, Yenişehir'e kadar, Söğüt ve etrâfında olan geniş alanlar, Bir sancaklık yerdir ki, bunların hepsini ben, Bu şerefli yiğide, verdim şimdi tamâmen. Ve ondan beklediğim, şudur ki benim bir tek, Allahın rızâsına, tam sarılsın, severek Mazlumların hakkını, alsın zâlim elinden. Haksızlığı ve zulmü, kaldırsın yeryüzünden. Seyyid ve şerîflere, eylesin ikrâm, izzet. Bilsin bu ihsânları, bir sebeb-i saâdet. Âlim ve Velîleri alsın himâyesine. Onları incitmeyi, belâ bilsin nefsine. Asker tâifesine, bol yapsın ihsânını. Açık tutsun onlara hep ihsân kapısını. Beldeleri tâmir ve kullara versin refâh. Olsun iki cihânda böylece ehl-i felâh. Beş vakit namaz ile tezyîn etsin vaktini. Allaha tevekkülle süslesin hem kalbini. Harpte düşmana karşı, sert olsun da mutlaka, Sulhta yumuşak olup, tevâzû etsin halka.)