Osmân Gâzi "rahmetullahi aleyh" / Hz. Hızır'ın müjdesi...

A -
A +

Osmânlı Devleti'nin kuruluş yıllarında, Bir derviş yaşıyordu "Ebdal Kumral" adında. Akıncılardan olup, mücâhit bir 'eren'di. Şeyh Edebâli'nin de talebelerindendi. Bu zât, islâmiyyete hizmet için, gün gece, İlim ve kılıcıyla çalışırdı öylece. Hazreti "Hızır" ile görüşüp yine bâzan, Sohbet ediyorlardı ikisi zaman zaman. Yine rastlamıştı ki o, hazret-i Hızır'a, Oturup, tatlı tatlı konuştular o sıra. Hızır aleyhisselâm, sohbet devam ederken, Bir ara, bu dervişe söz etti "Osmân Bey"den. Dedi: (Müslümanları, bu yiğit, pek yakında, Derleyip toplayacak tek bir bayrak altında. Sonra da kuracak ki öyle yüce bir devlet, Üç kıt'aya yayılıp, sürecek uzun müddet.) O, "Osmân Bey" adını, Hızır'dan o gün duydu. Ve lâkin kendisini henüz tanımıyordu. Sâdece işitmişti: "Bir yiğit genç var" diye. "Gelirmiş zaman zaman o, Şeyh Edebâli'ye. Bâzı gece, şeyh onu misâfir de edermiş." Doğrusu bu yiğidi, merak etti bu derviş. Hızır aleyhisselâm, dedi ki en nihâyet. (O gencin istikbâli ümitlidir begâyet. Sen, o delikanlıyı görürsen bir gün eğer, Bu müjdeyi, muhakkak kendisine haber ver.) Ebdal Kumral, cevâben arz etti ki şöylece: (Onu tanımıyorum, görmedim daha önce.) Hızır da buyurdu ki dervişe cevâbında: (Sen onu bulacaksın Edebâli yanında. Bu mevzûda bir rüyâ anlatacak şeyhine. Şeyh de müjde verecek bu babta kendisine.) Vaktâ ki Ebdal Kumral, ayrılınca Hızır'dan, Bir ateş ve bir özlem içini sardı o an. Müjdeyi o yiğide hemen vereyim diye, Sabahleyin erkenden koştu Edebâli'ye. Osmân bey de o sabah, bulunurdu dergâhta. Hattâ misâfir idi o gece hânegâhta. Gece bir rüyâ görüp, hayli duygulanmıştı. Sabah, Edebâli'nin huzûruna varmıştı. Baktı, sohbet ediyor üç dervişle o anda. O dervişler içinde vardı "Ebdal Kumral" da. Osmân bey, rüyâsını anlatırken şeyhine, Dervişin, sığmıyordu o an içi içine. Kalbi duracak gibi heyecanlanıyordu. "Hızırın bahsettiği o genç, budur" diyordu. Müsaade isteyip, sonra Edebâli'den, Hızır'ın müjdesini söyledi ona hemen.