Çok fakîr biri, Hâce Nizâmeddîn hazretlerinin cömertliğini duyup huzûruna geldi bir gün.
Ve arz etti hâlini.
Ancak bu velînin, o an için, bir çift eski ayakkabıdan başka yoktu bir dünyâlığı.
O “eski ayakkabı”yı verdi ona.
Ama az buldu fakîr bu ihsânı.
Kendi kendine; “Böyle cömert kimseden, bu da çok az" diyordu.
Kederli olarak geri döndü!
Ve konakladı bir handa.
O gece, Emîr Hüsrev hazretleri de ticâretten dönerken aynı hana indi.
Kendi kendine;
"Allah Allah bu handa hocamın kokusu var!" dedi.
Bu güzel koku, o fakîrin odasından geliyordu.
Kapıyı tıklatıp girdi içeri;
“Selâmün aleyküm!”
“Aleyküm selâm!”
“Nereden geliyorsunuz?”
“Nizâmeddîn Evliyâ hazretlerine uğradım, bir çift eski pabuçtan başka bir şey alamadım” dedi.
Hüsrev Dehlevî;
“Sen onu bana ver. Karşılığında bütün altın ve mücevherlerimi sana vereyim” dedi.
“Şaka yapıyorsunuz.”
“Hayır, çok ciddîyim.”
“Ama nasıl olur?”
“Âh âh! Sen bunun kıymetini bilseydin; bu pabuçları almak için, bundan daha fazlasını verirdin” dedi.