Kalb, Allahü teâlânın komşusudur!..

A -
A +

Müslüman, her işte Allahü tealanın rızâsını düşünür. O, her bakımdan örnek insan demektir. Her geçimsizlikte, sıkıntıda kusuru kendisinde görür. Kimseyle münakaşa etmez. Kalbleri "Allah'ın evi" bildiği için bir kalbi incitmekten çok korkar. İslam büyükleri buyuruyor ki: "Kalb, Beytullahtır. Yani (Allahın evidir.) Onun için kalp kırmamalı. Hattâ kâfirin kalbini bile kırmak câiz değildir. Kâfire 'Sen kâfirsin' demeyeceğiz. Kalb kırmak yok..." Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Bir Müslümânı haksız yere incitmek, Kâbe'yi yetmiş kere yıkmaktan daha günâhtır.) İmâm-ı Rabbânî hazretleri bu hususta buyuruyor ki: "Kalb, Allahü teâlânın komşusudur. Allahü teâlâya kalbin yakın olduğu kadar hiçbir şey yakın değildir. Mü'min olsun, kâfir olsun, hiçbir insanın kalbini incitmemelidir! Çünkü, kâfir olan komşuyu da korumak lâzımdır. Sakınınız, sakınınız, kalb kırmaktan pek sakınınız! Allahü teâlâyı en ziyâde inciten şey küfürdür. Küfürden sonra kalb kırmak gibi büyük günâh yoktur. Çünkü, Allahü teâlâya ulaşan şeylerin en yakın olanı kalbdir. İnsanların hepsi, Allahü teâlânın kullarıdır. Herhangi bir kimsenin kölesi dövülür, incitilirse, onun efendisi elbette gücenir. Her şeyin her insanın, biricik mâliki, sâhibi olan Allahü teâlânın şânını, büyüklüğünü düşünmelidir!" "ZULMEDENİ?AFFET!.." Abdüllah Beylânî hazretleri diyor ki: "Dervişlik, yalnız namâz, oruç ve geceleri ibâdet yapmak değildir. Bunlar, herkesin yapacağı kulluk vazîfeleridir. Dervişlik, kalb kırmamaktır." Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî buyurdu ki: "Define, yıkık yerlere saklanır. Sakın fakir ve dertlilerin kalbini kırma, ahlarını alma!.." Müslüman, kendine zulm edeni affetmeli, bu sebeple karşılık vermemeli ve ona darılmamalıdır! Dargın ise hemen barışmalıdır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Sana darılana git, barış! Zulmedeni affet! Kötülük edene iyilik et!) Kendimiz yüzde yüz haklı bile olsak, eğer karşımızdaki mü'min özür dilemişse, özrünü kabûl etmelidir! Özrü kabûl etmek ve kusurları affetmek, Allahü teâlânın sıfatlarındandır. Özür beyan eden Müslüman kardeşinin özrünü kabûl etmemek, sû-i zan olur. Müslümâna sû-i zan ise câiz değildir. Karşımızdaki insanı kendimizden aşağı görmek kibirlenmek olur. Kibir ise büyük günâhtır. Allahü teâlânın bütün sıfatları günahlara düşmandır. Ama kibirli olana, sivri dilli olanlara Allahü teâlânın zatı düşmandır. Allahü teâlâ "Kim bana bunda ortak olmaya kalkarsa onu hiç acımam Cehenneme atarım. Çünkü Kibriya ve azamet bana aittir" buyuruyor. Kalb kırmaya sebep olan kötü huylardan biri de münâkaşadır. Hadîs-i şerîfte, (Haklı bile olsa, münâkaşadan vazgeçmedikçe, kişinin imânı tamam olmaz) buyuruldu... Her çeşit kötülükten kaçarak iyi insan olmalıdır. Peygamber efendimiz ümmetine hitaben (İnsanların en iyisi, insanlara iyilik edendir. İnsanların en kötüsü, insanlara zarar verendir) buyurdu. O halde her Müslümân imânı düzelttikten sonra, iyi insan olmaya, insanları sevindirmeye çalışmalıdır! İnsanları sevindirenleri Allahü teala sevindirir. İnsanları üzeni Allahü teala üzer. Cenâb-ı Hakkın üzdüğü kimseyi ise kimse tedavi edemez... Sakın ha!.. İslam büyüklerinden bir mübarek zat buyurdu ki: Üç "zâde"nin (çocuğun) kalbini kırmaktan çok sakınmak lazımdır. 1- Şehzâde. Babası, sultandır, padişahtır çünkü... 2- Seyyidzâde. Dedesi Resulullahtır "aleyhissalatü vesselam". Evlada yapılan babaya yapılmış demektir. Evlad-ı resulün (seyyidlerin) kalbini kıran yanar. 3- Pirzâde. Babası hocandır. Ona yaptığın hocana gider. Artık onu üzenin akıbeti ne olur, kimse bilemez!..