Hayat bize asla olması gerektiği gibi gözükmez ama aslında tam da olması gerektiği gibidir. Orada görürüz ki zıtlıklar birbirini tamamlar. Ölüm hayata tutku ve yorgunluk veriyor. İşte bu yüzden ölüm hayatın karşısında değil hayatın içindedir. Eğer sahici bir hayat sürmek istiyorsak sahici bir şekilde öleceğimizi de öğrenmek zorundayız. Kısa denecek bir dönem sonunda kaybettiğim yakınımı dört ay sonra rüyamda gördüğümde bana “Senin derdin ne? Ben öleli dört ay olmuş sen hâlâ bu yalan dünyada kavuşacağımızı umuyorsun. Bu konularda inançların nereye gitti?!.” Ben de rüyamda kendisine “Senin yoluna canımı dahil tüm varlığımı ortaya koymak istiyorum. Burada aklın değil duygularımızın yanındayım. Ne yapayım gönül öyle istiyor” demiştim. “Allaha ve ahiret hayatına inancımız tam. İnşallah aramızdaki sevginin bir mükâfatı olacaktır. Sen bunu bekle. Yalnız senden isteğim, öldüğümü ve kabir hayatına devam ettiğimi kabul etmendir. Büyüklerimizi vesile ederek dua etmeye ve sadaka vermeye devam et” demişti.
Büyüklerimizin rüyalar hakkında beyanatlarını muteber kitaplardan ve sohbet erbabından okuyoruz. Yine de dört aylık hasretin sonunda kısa aralıklarla üç defa aynı tavsiyede bulunması, ona kavuşmak kadar rahatlattı beni. Hakke’l-yakîn anladım ki hayatımızı ebediyete göre tanzim etmeliyiz. Bu hayatın altında bitmeyen bir hayat daha vardır. Bu hayat sonsuzluktur...
Mustafa Ali Mahdum
“Feridun Ağabey merhaba; Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi ve Gazipaşa Fen Lisesi son sınıfına devam eden 2 kız evladı olan; 7.500 TL ev kirası ödeyen ve SGK'dan, Ocak ayında yapılan zamla beraber sadece 15.350 TL emekli maaşı alan bir Türk vatandaşıyım. Terörün zirve yaptığı 1993 yılında Diyarbakır Silvan'da karakollarda yedek subay olarak görev yaptım... Üniversiteye devam eden kızımın barınma, yol, iaşe, kitap ve kırtasiye giderleri; liseye devam eden kızımın servis, öğle yemeği, harçlık, kitap ve kırtasiye giderleri; evin iaşe giderleri, su, elektrik ve internet faturaları ve bütün ailenin telefon faturaları ve sağlık giderleri var. Bu olağanüstü zorluklar içerisinde yaşamaya çalışıyoruz... Küçük kızım da inşallah bu sene iyi bir üniversiteye gidecek. Lütfen maddi yardımlarınızı bekliyorum...
Selam ve saygılarımla”
Mustafa Keskin
En komiği de "Deli Dumrul Radar Cezaları" için: "Ee bütün bunlar vatandaşın sağlığı ve hayatta kalması için gerekli" diyenler. Bütün bunlar hayatımız ve sağlığımız için yapılıyormuş. Çok duygulandım şimdi bak :) Ne kıymetliymişiz bunların o akide şekeri mübarek gözünde...
Hâlbuki bu ülkede senin yaşaman yahut pisi pisine ölmen sistemin zerre kadar umurunda mı? Sen kimsin ki, senin için üzülsünler? Nimetten mi sayıyorsun kendini bakim? Sokakta seni ve çocuğunu köpekler parçalasa, işsizlikten boynuna geçirip urganı diktin mi nalları umurlarında bile olmazsın.
"İsimsiz"
“Esenlikler, İstanbul fethedilmedi, yeniden alındı, ilk sahibi Astana’dan gelen Kazak Hun Türkleridir. Astanbolig-astanbol-istanbul, ilçenin ismi Oyoguy (Fatih), bölgenin ismi Opurumatın, Rum hecesi Türklerde kent demektir. Astan Balak mavi kenttir, aynı zamanda İstanbul sözcüğü eski Türk Dili Hattice'de de 'güneş ereni' anlamına gelir. Daha Roma Bizans yok iken çadır devleti kurduk...”
Koray Işıldar
Lüks plazalardaki devasa ofislerde hazırlanan, lakin 10-20 bin tirajı olan, tam renkli baskılı, içinde çok az reklamın yer aldığı, avama hitap eden, bol resimli, abartılı haberli, muhalif görünümlü, her gün aynı sakızları çiğneyen ulusal çaplı gazeteler nasıl ayakta durmaktadır?
Şu anda bir gazete 10-15 TL'den satılıyor. Bu da 0.25-0,30 dolar demektir. 20 bin tiraj 5-6 bin dolar hasılat anlamına gelir. Bu da ayda 150-180 bin dolar eder. Baskı, mürekkep, elektrik, su, gaz, sunucu, internet, temizlik, nakliye, depolama, kâğıt, paketleme, tanıtım, gıda, ikram, akaryakıt, vergi, plaza giderleri kazancın yüzde 90'ını yutar. Onlarca köşe yazarını, muhabiri, dizgiciyi, editörü, grafikeri kim finanse ediyor? Neden bu parayı saçıyor? Medya organları kaynağını açıklamadan dürüst olamaz.
Ali Özdemir
Anlat Derdini Feridun Ağabey'de önceki yazılar...