Ülkemiz zorlu bir süreçten, medya büyük bir sınavdan geçiyor.
Malum, Cahit Paksoy geçen hafta FETÖ soruşturması çerçevesinde tutuklandı. Paksoy, 2013-2014 yılları arasında çalıştığı Akfa Holding'deki görevinden dolayı tahkikata uğradı. Fakat, gözaltı kararı verildiğinde gazete ve internet siteleri bunu, İhlas Holding'e yapılmış bir operasyon gibi yansıttı. Oysa Türkiye'de FETÖ'den en fazla zarar gören şirketlerin sıralaması yapılsa, herhâlde başa İhlas Holding'i koymak gerekir. Holding'den gelen "Bu olayın bizimle hiçbir ilgisi yok. Bizim FETÖ'ye karşı duruşumuz belli" şeklindeki açıklamalara rağmen hatada ısrar edildi. Tutuklama kararından sonra yapılan haberlerde de İhlas'ın açıklamasından tek satır bahsedilmedi. Üstelik bu konuda, FETÖ'ye karşı birlikte hareket ettiğimize inandığımız yayın organları başı çekti. Mesela, konuyu İhlas ile ilk ilişkilendiren biri de Sabah gazetesi oldu.
Bir CEO’nun gözaltına alınması haberdir. Fakat, suçlama kişinin eski görevinden dolayı ise bunu izah etmek; en azından "dönemin x şirketinin yöneticisi" ifadesini kullanmak gerekmez miydi?
Zamane darbesi
Eskiden gazeteciler darbe girişimi olup olmadığını anlamak için Genelkurmay'ın pencerelerini gözlerdi. Eğer karargâhın ışıkları yanıyorsa hayra yorulmazdı. Şimdi öyle mi?
İnternetin yavaşlaması darbeye yoruluyor.
Twitter, Facebook açılmıyor darbeye yoruluyor.
İstanbul'da trafik sıkışıyor, darbeye yoruluyor.
BEDAŞ bakım için elektrikleri kesiyor darbeye yoruluyor.
Pensilvanya'daki meczup, rakamdan bahsediyor darbeye yoruluyor.
Yolcu uçakları biraz gürültülü kalksa, vatandaş "Aha darbe oluyor" diye uyanıyor.
Zamane darbelerinin psikolojik yansıması da işte böyle oluyor.
Kapağa bak ihtiyar!
Dört yıl önceydi. Oktay Ekşi ile Mustafa Karaalioğlu NTV'de tartışıyordu. Ekşi "Türkiye demokrasiyi çok ucuza aldı" dedi.
Karaalioğlu cevabı yapıştırdı "Ne demek ucuza aldı. Hangi ülkede başbakan asıldı?"
İhtiyar, 15 Temmuz'da halk tankların üstüne çıkıp dünyaya demokrasi dersi verince ne demiş diye merak ettim. Tweetlerine baktım. Aynı kafada.
Hatta son mesajı şu olmuş: "Gülhane Askerî Akademisi ve hastanesinin adını değiştirip despotizmiyle bu milleti 33 sene inleten Abdülhamid'in adını verenlere yuh olsun."
Tabii cevabı yemiş: "Orayı yaptıran o değil mi? Gazeteci ıskartası, millet artık yutmuyor bu numaraları."
Ergen Babahan!
CHP lideri Kılıçdaroğlu'na suikast girişimi düzenlenince "Faşizme destek veren herkes bedelini ödeyecektir. Buna Kılıçdaroğlu da dahil. Bu henüz başlangıç" diye tweet attı. Polis eşliğinde adliyeye götürülen bir PKK'lı, DHKP-C'li ergenin üslubuyla söylenmiş bu sözler, Sabah Gazetesinin eski yayın yönetmeni Ergun Babahan'a ait. Şaşırdık mı? Hayır. Çünkü daha önce de "Bu kupa Amerika'ya girsin" diye tweet yazıp, sonra Pensilvanya'nın gazetelerinde köşe kapmak için kırk takla atmıştı. En son da PKK'nın Özgür Gündem'ine nöbetçi yayın yönetmeni olmuştu.
Aydınlık, Babahan'ın çirkeflik kariyerini çıkarmış: "Genç yaşında keşfedildi. 27 yaşında burs teklif edildiğini söyleyerek ABD'ye uçtu. Gelir gelmez Sabah'ın yazı işleri müdürü oldu. 28 Şubat'ın Emre Uslu'suydu. Ünü 28 Şubat'ta andıç belgelerini duyurmasıyla arttı. O zamandan beri adı hep 'tetikçi' ve 'zengin' gazeteciler arasında yer aldı. Sabah'tan sonra Yeni Binyıl, Akşam, Star, Millet ve Bugün gazetelerinde türlü karanlık tertiplere sözcülük yaptı. 15 Temmuz'dan 5 gün sonra Bodrum'dan deniz yoluyla yurt dışına kaçtı."

