Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Özetle Dinle
Kaydet
Köşe Yazıları 1 saat önce

Türklerin İslam'a geçiş sürecini ve bunun tarihsel önemini detaylandıran makale, Kuteybe bin Müslim ve Yavuz Sultan Selim gibi önemli şahsiyetlere yönelik tarihi iftiraları reddederek milli tarihin doğru anlatılması gerektiğini vurgulamaktadır.

  • Türkler, başlangıçta direniş gösterdikleri İslam'ı benimseyerek Maveraünnehir'i İslami düşünce ve bilimin merkezi haline getirmişlerdir.
  • İtil (Volga) Bulgar Hanlığı ve Batı Karahanlı Devleti, Türklerin İslam'ı kabulünde öncü rol oynamıştır.
  • Türklerin Müslüman oluşu, İslam'ın Asya, Afrika ve Avrupa'da cihanşümul bir din haline gelmesinde büyük bir etken olmuştur.
  • Makale, Kuteybe bin Müslim, Timur, Yavuz Sultan Selim ve Kuyucu Murad Paşa gibi tarihi şahsiyetlere yönelik eleştirileri iftira olarak nitelendirip, milli tarihin doğru kaynaklardan öğrenilmesi gerektiğini savunmaktadır.
Türkiye Gazetesi
Türkler İslâm’la geç mi tanıştı?
0:00 0:00
1x
a- | +A

Prof. Dr. Osman Kemal Kayra

Şu oluşuma bakalım: Önce İslâm nûru doğuyor, sonrasında büyük halîfe Hazreti Ebûbekir fetihlere başlıyor, Îran Müslüman oluyor, sonra cihâda en uygun yaradılışlı Türkler İslâm’la şerefleniyor. 640-1566 yılları arasında İslâm’ın nûru Asya, Afrika, Avrupa’da yayılarak cihanşümûl bir din oluyor.

Batı Karahan Devleti ilk Müslüman Türk devleti olmuştur. Bu olay sonunda âdeta İslâmiyet’e zincirleme giriş süreci başlamış, 960 yılında Çiğil, Karluk, Yağma ve Tohsı gibi Türk boylarından çok sayıda İslâm’a katılmalar olmuştur.

Türklerle Müslüman Araplar arasında ilk temaslar 630 yıllarına tekâbül eder.

İslâm öncesi Türkler geneldeKök Tengriinancına sâhipti. Buna genel anlamda tek tanrı inancı da denilebilir. İlk çağlarda kavimlere genel olarak bakıldığında “agnostik” olarak değerlendirilebilirler. Bu terim tanrı veya tanrıya âit kavramların net bilinmediği şeklinde yorumlanır.

Mîlâdî 8. asra gelindiğinde Türk boyları arasındaHristiyanlık, Mecûsîlik (Âteşperestlik), Maniheizm, BrahmanizmveBudizmgörünen dinlerdendi. Uygurlar hem Budist hem de Maniheist olarak geniş kitleler hâlinde bu dinleri yaşamışlardır.

Şurası en dikkat çeken noktadır ki önceki kavimler “agnostik”olsalar bile bir din inancına sâhiptiler. Gücünün kudretinin varlığının ne olduğunu bilmedikleri bir tanrıya tapmak ihtiyâcı hissetmişlerdir. Hattâ bâzen onun adına savaşmışlar ve kurbanlar bile kesmişlerdir.

Bir dînin en önemli vasfı bir tanrıya inanmak ve kendi kuralları içinde ritüeller de olsa ibâdet etmektir. Semâvî dinlerde ise diğer dinlerden farklı olarak bir elçinin ilâhî kuralları insanlara teblîğ etmesi olayı vardır. Bu elçi “vahiy” dediğimiz bildiriyle ya “kitap” veyâ “suhuf” dediğimiz sistemlerle insanlara açık teblîgat yapardı. Bunların ana maddesi ibâdet unsurlarıyla, emir ve yasaklardı. İlâhî dinlerin bir toplumu (ümmet, cemâat) ve ibâdethâneleri olurdu. Hıyn-ı hâcette açıkta ibâdet de mümkün olsa bile bir kapalı ibâdet mekânı olurdu.

Hak dinler derli toplu ve insan merkezli olduğu için çabuk yayılmaya başladı. Mûsevîlik belli bir topluma hitâp ettiği için geniş kitlelere yayılmazken Hristiyanlık çok çabuk yayıldı.

Hristiyan olan ülke kralları önce mûtedil iken sonradan zâlim ve zorba olduklarından bu dönemlerde Hristiyanlığın hızlı yayılmasına engel oldular. Kavimleri içinde başka dinden olanları büyük işkencelerle öldürdüler.

Hristiyanlık giderek Mûsevîlerde olduğu gibi kendilerini diğer dinlere göre seçilmiş ve inananları da diğer kavimlerden üstün olarak algılandığı için onların gözünde diğer din ve din mensupları “paganizm”in gölgesinde kaldılar. Yâni Hristiyanlık dışı kavimleri aşağılayıcı ve küçültücü bir parantez içinde gördüler. Pagan, Lâtince “paganus”yâni kutsal sözünden gelir.

TÜRKLER HANGİ DİNDENDİ?

İslam öncesi Türkler, târih içinde değişik dinlerin mensûbu olmakla birlikte bu dinler için ülkeler fethedip kutsal savaşlar yapmadılar. Yâni “Haçlı Savaşları” gibi bir misyonu hiç yüklenmediler. Türklerin bu devrelerdeki savaş sebepleri yalnız toprak almak veyâ topraklarını korumaktı. Zâten kendi kavimleri ve boyları içindeki savaşlarında aynı dîne inanıyorlardı. İslâmiyet’in “cihâd” emriyle tanışıncaya kadar Türkler din savaşı diye bir kavram tanımadılar.

TABERÎ’DEN ÖNEMLİ RİVÂYET

Taberî’den nakledilen bir rivâyete göre Türklerle Müslüman Araplar arasında ilk temaslar 630 yıllarına tekâbül eder.

Arapların İslâm’ı yaymalarında ilk büyük engelSâsânî Devletiidi. İlk halîfeHazreti-i Ebûbekir’le başlayan fetih hareketleri sonrası önce635 Kadisiyeve sonra642 Nihâvendsavaşları ile Îran da mutlak İslâm devletleri arasına katıldı.

Sonraki dönemde İslâm devletlerinin hedefindeki ilk coğrafya “Mâverâünnehir” idi. Bu bölgeBudizm, Maniheizm, Hristiyanlık ve Mecûsîlikmerkezi idi. Kendi aralarında kapalı devre bir dînî hayat yaşayan bu topluluklar İslâmiyet’in yayılmasına da en büyük engeldi. Bu bölgenin fethi büyük Türkistan coğrafyasının da İslâm’la şereflenmesini sağlayacaktı. İşin sıkıntılı tarafı da bu din mensupları arasında Türkler çoğunluktaydı. İslâm ordularının cihâd için bu coğrafyaya gelmelerinde en büyük engel Türklerdi. İslâm mücâhidleri çok savaşkan ve çok iyi teçhiz edilmiş askerlere sâhip bir oduyla karşılaşıyorlardı. Bu savaşlar sırasında gördükleri çetin direniş sonrası İslâm ordularıHazret-i Osman’ın emriyleBelh’e kadar çekilmişlerdir. Bu İslâm ordularının ilk geri çekilişidir. Orhun Yazıtlarında anlatılanSogd ve Demirkapı seferleribunlardan bahseder. (Abdülkâdir İnan) Görülüyordu ki Türklerin direnci İslâm’ın yayılışını zora sokuyordu.

651yılında İslâm orduları Türklerin en yoğun yaşadıkları bölge olanAşağı Türkistan(Mâverâünnehir) bölgesindekiSemerkant, Buhârâ, Taşkent, Beykent ve Uşrusanagibi bölgelerdi. Bu dönem Türklerle Arapların devamlı savaştığı sıkıntılı dönemlerdi. Şu ilâhî tecellîye bakın ki doğumu çok sancılı olan dünyâya sanki savaşmak için gelmiş ve kimseye boyun eğmeyen Türklerin İslâmiyet’i kabûl etmesiyle bu bölgeler sonradan tefekkürün, tasavvufun, tarîkatlerin, hadîs ilminin ve îtikâd sisteminin merkezi olmuştur. Îtikâdda İmâm Mâtürîdî, hadîs ilminde Muhammed Buhârî, tasavvuf ve tarikatte Hâce Nakşîbend Muhammed Behâeddîn Buhârî(rahmetullâhi aleyhim ecmaın) gibi mübârek isimler Mâverâünnehr’i ve Türkistan coğrafyasını İslâm Türk’ün cilvegâhı yapmışlar ve bu bölge gerek naklî gerekse aklî ilimlerde Harezmî ile,Uluğ Beyve benzerleri ile müsbet ilme katkıları ile de taçlanmıştır. Bu ihtidâ hareketleri sonunda Anadolu da İslâm ile şereflenmiş ve oradan Balkanlara ve Avrupa içlerine, Afrika ve Arap yarımadasına yayılmıştır.

SANCILI VE MÜBÂREK BİR DOĞUM

Hiçbir doğum sancısız olmaz. İslâmiyet de Arap yarımadasından sonra neşv-ü nemâ bulurken bu oluşum hiç de kolay olmamıştır.

Sâmânî Hükümdârı İsmâîl bin Ahmed,893 yılındaTaraz’dakiKarluk Türkleriniyenmiş, Taraz halkı bu savaştan sonra Müslüman olmuştur. Sonra Sâmânîlerarasında kargaşa çıkınca, Sâmânî şehzâdelerinden birisi sığınma talebinde bulunmuş Karahanlı HükümdârıOğulcukda bu isteği kabûl etmiştir. Müslüman şehzâdeden etkilenenSatuk Buğra Hanamcası Oğulcuk’a isyân ederek devletin başına geçmiş ve bu şekildeBatı Karahan Devletiilk Müslüman Türk devleti olmuştur. Bu olay sonunda âdetâ İslâmiyete zincirleme giriş süreci başlamış,960 yılında Çiğil, Karluk, Yağma ve Tohsıgibi Türk boylarından çok sayıda İslâm’a katılmalar olmuştur.

Şu oluşuma bakalım: Önce İslâm nûru doğuyor, sonrasında büyük halîfeHazret-i Ebûbekirfetihlere başlıyor,ÎranMüslüman oluyor, sonra cihâda en uygun yaradılışlı Türkler İslâm’la şerefleniyor.

640-1566 yılları arasında İslâm’ın nûruAsya, Afrika, Avrupa’da yayılarak cihanşümûl bir din oluyor.

Türklerin İslâmiyet’i kabûlü ilâhî lütufların en büyüklerinden biridir. Mazallâh Türkler Hristiyan olsalardı, bu savaşçı ruhları ile Haçlı Savaşları’nın en büyüklerini yapar ve Hristiyanlığı dünyânın her yerine yayarlardı. Bu yüzden Türkleri Müslüman yapan irâde-i Rabbâniyyeye binlerce milyonlarca hamd ü senâ eyleriz.

İLTEBER ALMIŞ HAN

Aslında İslâm coğrafyasından çok uzak bir yerde Bulgar sınırları içerisinde bulunanİtil (Volga) Bulgar Hanlığı,Abbâsî halifesinin geniş hoşgörü ve idârî liyâkâti sâyesinde İslâm coğrafyasına katılan ilk küçük ve bağımsız Türk devletidir. Bu katılış 900 yıllarındaki temâyülle başlamış ve hiçbir baskı olmaksızın İslâmiyet’in kabûlü vukû bulmuştur.

Aslında bu devlet‘Büyük Bulgarya Hanlığı’nınHazarlartarafından dağıtılıpÖn Bulgarlarhalkının bölünmesinden sonra meydana gelmiştir. 13 asırdaMoğollarbu devleti yıkıncaya kadar ayakta kalmayı başarmıştır.

KUTEYBE BİN MÜSLİM

Çoğu târihçiler Kuteybe’yi özellikleBeykent’te uyguladığı baskıdan dolayı eleştirirler. Hattâ daha da ileri gidenler Türkleri diri diri kazığa oturttuğunu ve yaktığını dahi dile getirirler. Bu dönemde Kuteybe eğer mağlup olsaydı İslâmiyet bu topraklarda egemen olamazdı. ÇünküEmevîlerzâten cihâd politikalarındaAbbâsîlerkadar müsâmahakâr değillerdi. Bir de şöyle düşünmek lâzım: Savaş kazanılmak için yapılır. Savaşta hasmınıza zeytin dalı sunmazsınız. Galip gelebilmek için her yolu denersiniz. Zulümsüz sertlik de bu yollardan birisidir.

BİR İFTİRÂ KURBÂNI DAHA: KUYUCU MURÂD PAŞA

Bu arada KuyucuMurad Paşa’yı da hatırlayalım:BâtınîkokuluCelâlî İsyanları100 yıllık bir dönemde zaman zaman Osmanlı’yı güç durumda bırakmıştır. Paşa bu isyanları 60 bin kişiyi öldürerek bastırmıştır. Bosna doğumlu ve Hırvat asıllı olduğu için Türk düşmanlığından dolayı Türkmenleri katletmiştir tezi tam bir cehâlet zırvasıdır. Eşkıyalık, zorbalık, halktan zorla vergi toplama, ırza geçme ve bölgesel idâreler kurarak Osmanlıyı zaafa uğratmaya çalışan bu sergerdeleri 90 yaşındaki bu umur-dîde (tecrübeli) Paşa’nın yok etmesi Osmanlıyı en büyük belâların birinden kurtarmıştır.

Kuyucu Murâd Paşa“Birinci Ahmed zamanındaki vezirlerdendir. Kıbrıs, Haleb Diyarbekirvâliğine nasbolunmuş, sonraKudüs Yemen beğlerbeyi, Karahisar Şarkî sancağına görevlendirme, sonra üç def’a dahaDiyarbekir vâliliğine nasb olunmuştur. Macar seferinde üstün yararlıklar göstermiş, sonra Anadolu ve Arabistan civarlarında zuhûr eden Kızılbaş ve sâireden birtakım eşkıyânın tenkîlinde bulunmuş ve Kalenderî isyânında binlerce eşkıyâyı yok etmiştir.” (Şemseddîn Sâmî, Kaamûsu’l-a’lâm, Mihran Matbaası, İstanbul 1314, c. 5 s 3792)

Tabîî ki Kuteybe olayı bundan farklıdır. Kuteybe o zaman Türklere mağlup olsaydı İslâmiyet o bölgelerde aslâ yayılamazdı. Bu savaşlarda iki çetin güç karşı karşıya gelmiştir: Türkler ve Kuteybe. Biri İslâm’ı yaymak için Arap topraklarından Mâverâünnehr’e kadar geliyor, diğeri ise yâni Türkler de topraklarını korumak için savaşıyor. Burada Türklerin İslâmiyetin yayılmasını engellemek gibi bir düşüncesi yok. Daha evvel de belirttik. Türkler Müslüman oluncaya kadar bir din için savaşmadılar.

KUTEYBE BİN MÜSLİM KİMDİR?

Meşâhir-i guzât-ı İslâmdan (İslâm’ın meşhûr gâzilerinden) olup Abdülmelik bin Mervânzamânında Irâkeyn hâkimiHaccâc bin Yûsuftarafından Rey emirliğine nasbolunmuş veYezîd bini’l- Mühelleb’densonra H.79 târîhinde Horasan dahi uhdesine ihâle olunmuş idi. Kendisi cesûr ve gayûr bir zat olmağla Harezm ve Mâverâünnehir câniplerine asker sevk ederek az zaman zarfında Harezm, Buhârâ ve Semerkand’ı ve Velid b. Abdülmelik’in evâhir-i saltanâtında (saltanâtının başlarında) H.95 târîhinde Fergana’yı dahi feth ve memâlik-i İslâmiyyeye zammeylimişti (İslâm ülkelerine katmıştı) Velid vefât idüp birâderi Süleyman cülûs edince bununla arası açılan Kuteybe arkasında kaynatılan fitne kazanları netîcesinde 96. Sâl-i hicrîde katledilmiştir. Pederi Müslim de Yezîd bin Muâ’âviye’nin tâbi’ ricâlinden idi.” (Şemseddîn Sâmî Age, c.5 s 3603)

SANIK SANDALYESİNDEKİ TÂRÎHİMİZ

Şimdi bâzı mes’elelere daha derinlemesine bakalım:

Dikkat edelim,Kuteybe bin Müslim’i Türkdüşmanı, zâlim, hunhar;Tîmur HanOsmanlı düşmanı;Yavuz Sultan Selim HanSivas’ta 40.000 Alevî’yi katletti, Mısır’dan 1000 tâne Şâfi’î Eş’arî âlim getirerek Hanefî akılcılığını baltaladı;Kuyucu Murâd PaşaTürkmenleri Türk olduğu için diri diri kuyulara gömdü ve daha neler neler!!!

Biz ne zaman aslî kaynaklarımıza itibâr ederek doğru ve yalansız târihimizi öğreneceğiz? Daha düne kadar daSultan II. Abdülhamîd’e ‘baykuş’, ‘kızıl sultan’;Sultan Vahideddîn’e vatanı İngilizlere teslîm edip kaçan; yakın târihimizdeAdnan Menderes’e hırsız, ırz düşmanı demediler mi? Birileri bizim adımıza hükümler verip bizi de bu masallarla yıllarca kandırmadılar mı?

Şimdi söz savunmanın: Kuteybe bin Müslim’i târihçi, lügat âlimi, coğrafyacı ve romancıŞemseddîn Sâmî’nin kaleminden aktardık. Bugün İslâm coğrafyasının aklî ve naklî bilim merkezi olan bölgeleri bu coğrafyaya katan bu büyük İslâm mücâhidinin hâlâ bâzı zü’l-gabâvet (ahmak) kimseler tarafından kötü tanıtılmasında babasının Hazret-i Mu’âviye oğlu Yezîd ile olan yakınlığından kaynaklanıyor olması da bir diğer düşmanlık sebebi olduğu açık değil midir?

Ya Tîmur Han ya bu büyük Türk-İslâm emîri.Bayezid Hân’ı yendiği için zâlim midir? Tîmur’un bu savaşı istemediğini fakat Bâyezid Hân -dâmâdı evlâd-i Resûl olanEmîr Buhârî’nin muhâlefetine rağmen- bu savaşı yapmıştır.

Yavuz Sultan Selîm Hân’ın Sivas’ta 40 bin Alevî’yi katletmesi! (Hâlbuki o zaman Sivas’ın toplam nüfûsu 4 bin civârında idi.) Sonrasında Mısır’dan 1000 büyükŞâfi’î Eş’arîâlim getirerek Osmanlı ulemâsınıHanefiyye’nin akılcılığından uzaklaştırması. (Yavuz’un Mısır’ı fethi sırasında Memlûkler Hanefî idiler.) Nasıl da kandırıyorlar bizi? Bunda daŞi’i Râfızî Şah İsmâl’in yenilmesinde dâ’îlerini Bâtınî propagandası her zaman etkili olmuştur. Anadolu’yu kasıp kavuranHurûfî- Bâtınîpropagandasının hâlâ inananlarının bulunması tuhaf değil midir?

Osmanlıyı bölme tehlikesiyle karşı karşıya getiren Bâtınî Türkmenlerin 100 yıl sürenCelâlî İsyanlarıbaşka nasıl bastırılabilirdi? Kuyucu Murâd haksız da eşkıyâ gürûhu mu haklı? (Şemseddîn Sâmî’den alıntıya dikkat)

Sultan II. Abdülhamîd Han ve Sultan Vâhideddin Hân’ın haklı oldukları günbegün su yüzüne çıkmaktadır.

Adnan Menderes için atılmayan iftirâ kalmamıştır. Yalnız ezânı aslına çevirdiği için bütün kusurlarına rağmen Türk Milleti onu bugün rahmetle yâd ediyor.

Yalan söyleyen târih mi yoksa yalan söyleyen satılık târihçiler mi utanmalı? Artık millî târihimiz mahkûm sandalyesinden kaldırılmalı ve gelecek nesillere 5 bin yıllık şerefli târîhimiz yalansız bir şekilde anlatılmalıdır. Biz köksüz sapsız nev-zuhûr bir millet değiliz. Bunu herkes böyle bilmeli.

Geniş Açı - Fikir ve tartışmada son yazılar...

ÖNE ÇIKANLAR