Türk'ü Türk mağlup edebilir

A -
A +

Cannon, git be rüya mı görüyorsun, Yusuf'u kim mağlup edebilir şeklinde, tepki gösterince, Rum Pierri, bir Türk'ü ancak bir Türk mağlup edebilir, dedi. Bu cevap, Cannon'un da aklına yattı, evet, bir Türk'ü ancak bir Türk mağlup edebilirdi, mesele, bu Türk'ü bulabilmekteydi. Rum Pierri, Rıdvan Paşa'nın oğlu olup Paris'te yaşayan Fuad beyi buldu. Durumu ona anlattı. Bu fikir paşa oğlunun da hoşuna gitti. O da Parisliler'in gerçek pehlivanlık, gerçek güreş neymiş görmelerini istiyordu. Fuad bey ve Rum Pierri, Yusuf'a rakip bulabilmek için hemen İstanbul'un yolunu tuttular. 1895 Kasımının son günlerinde Paris Kış Sirkinde her gece dört bin kişi, önce Filiz Nurullah ile Kara Osman arasındaki alaturka, zaman zaman da bunların Avrupalı güreşçilerle güreşlerini seyrediyor, sonra da heyecanla güreşleri Fransa'da destan gibi söylenen Koca Yusuf'u bekliyorlardı. Yaşarken efsane olan güreşçimizi yenene verilmek üzere ortaya konmuş bin franklık ödülü kazanmak ümidiyle bir sürü güreşçi ismini sıraya yazdırmışdı. 17 Kasım 1895 tarihli Le Journal Gazetesi, "Her gece Yusuf'u yenebilmek için onlarca pehlivan mindere çıkıyor, çok kısa zamanda birbiri ardından yenilerek minderi terkediyorlar. Hatta, Yusuf'a on dakika dayanana ödül konduğu halde bunu başaran çıkmıyor" diye Koca Yusuf, gerçeğini yazıyordu. 21 Kasım 1895 sabahında, Yusuf'un Fransız meneceri, yanında Bulgar tercüman Petrov olduğu halde, büyük bir heyecanla Yusuf'un odasına girdi. Telaşından kapıyı vurmayı dahi akıl edememişti. Yusuf, içerde Kur'an-ı kerim okuyordu. Paldır kültür içeri girenleri görünce yavaşça mukaddes kitabı kapadı. Gelenleri baktı, kızmış gibiydi: -Hayır olsun çorbacılar. Ne zamandır kapıyı vurmayı unutur oldunuz? Menecer, telaş içinde gazeteyi gösterdi. Elinde 21 Kasım 1895 tarihli Gil Blas gazetesi vardı. O konuştu, Petrov tercüme etti: -Yusuf Pehlivan. Pierri ve Tom Cannon, senden intikam almak için sana rakip olarak İstanbul'dan Türk pehlivan getiriyorlarmış. Gazetede yazıyor. Menecerin telaşlı halini gören Yusuf güldü: -Te be çorbacı, ne telaşlanırsınız? Ne kadar güzel, şöyle ağız tadıyla bir güreş yaparız. Kendisine rakip gelecek olmasına Yusuf'un sevinmesi, meneceri şaşırttı: -Gelen Pehlivan senin İstanbul'da yenemediğin İbrahim pehlivan ve onun çırağı Kara Ahmetmiş. İbrahim Pehlivan ismini duyan Koca Yusuf, gök gürler gibi öyle bir "Allah, Allah" diye naralandı ki sanki otel temelinden sallandı. Yusuf'un narasıyla aklı başından gidecek gibi olan menecer, bir de koca pehlivan tarafından, "Gel bre seni kucaklayayım, böyle bir sevinçli haber getirdiğin için" denilerek kucaklanınca şaşkınlıktan olduğu yere çöktü. Bu Türkler, anlaşılması ne zor insanlardı, en zorlu rakibi gelince, şöyle bir ağız tadıyla güreşelim diyerek sevinçten havaya uçuyorlardı. Yusuf'un, Hergeleci İbrahim'in geleceğini duyup sevinçten Allah Allah diye nara atmasından bir hafta sonraydı. Paris'in meşhur tren istasyonu ana baba günüydü. Binlerce kişi, tren istasyonunu doldurmuştu. Paris'in bütün muhabirleri oradaydı. Parisliler'in gözü, Marsilya'dan gelecek trende ve o treni bekleyen, duruşları, giyinişleriyle binlerce kişi arasından farkedilen farklı kişilerdeydi. DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.