Anadolu’nun binlerce yıllık uygarlık mirası mutfak kültüründe hayat buluyor. Bu topraklarda şekillenen bu kültür, farklı toplumların izlerini taşıyan canlı bir tarih niteliği taşır. 2026’da yerli ürünleri seçerek bu mirası yaşatmak ve daha güçlü kılmak hepimizin elinde.
Artık 2025 yılı bitiyor, 2026 hepimiz için her yeni yıl gibi umutlar ama yanında belirsizlikler ile geliyor. Yazılarımdan beni tanıyorsunuz yüzlerce hatta abartısız binlerce yazı yazdım. Bu yazılarımın yüzde doksan dokuzunda tek bir mesaj vardır ANADOLU. Bu bir heves ya da şoven bir yaklaşımdan çok bir gerçeğin kabulüdür.
Çünkü Anadolu, meyve toplayıcılık ve avcılıktan yarı tarıma ve yerleşik düzene, oradan da tarım ve madenciliğe geçilen en eski uygarlıkların doğduğu coğrafyalardan biridir. Bu topraklarda yaşayan farklı toplulukların uygarlık aşamalarını ve geleneksel özelliklerini yansıtan Anadolu yemekleri, bugün “Türk Mutfağı” adıyla anılmakta. Bütün bunlar Anadolu uygarlığının geçirdiği gelişim sürecinin somut bir belgesi niteliğini taşımaktadır.
MUTFAK KÜLTÜRÜ HAYATIN KENDİSİDİR
Bütün dünya için yemeğin tarihi konusunda izlenecek yolda “ANADOLU” önemli başlangıç noktalarından biri olmalıdır. Çünkü bilgi tat almaksa Anadolu dünyadaki en büyük kütüphanelerdendir. Anadolu’yu doğru anlamanın en iyi yollarından birisi de mutfak kültürüdür. Anadolu’da mutfak kültürü hayatın kendisidir. Aslında çok bildik gibi gelse de 21. yüzyıl ortalarında Anadolu hâlâ gizemlerini korumaktadır. Anadolu herkesi yavaş yavaş içine alan sırları ve hikâyeleri, kendisini yenileyen yenilikleri kabul eden bir coğrafya. Aynı zamanda da mistik bir kokuya ve kişilikli bir ruha sahip. Son tahlilde Anadolu’da yemek sosyal bir paylaşım şekli, kaynamış, kaynaştırmış her alt bölge kendi lezzetini ortaya çıkarmış. Hayatın başladığı andan itibaren var olan kültürleri toprağına, taşına sindirmiş ve şüphesiz ki her yeni gelen öncekilerden esinlenmiş.
Doğru anlatılır ve anlaşılırsa her yemek gerçek bir hikâyedir. Evcilleştirilen ilk buğday tohumu ile başlayan hayat serüvenimizden lezzetli ve sağlıklı beslenme eğilimlerine uzanan gerçek bir kültür. Asya ile Avrupa arasında bir köprü konumunda bulunan Anadolu Yarımadası, engebeli topografik yapısına rağmen sahip olduğu stratejik konum ve zengin doğal kaynakları sayesinde tarih boyunca insanların yerleşmek için tercih ettiği bir bölge olmuştur. Dünya tarihi Paleolitik, Mezolitik, Neolitik ile bunları izleyen Tunç ve Demir Çağları gibi çeşitli dönemlere ayrılır. Bu dönemler dikkate alındığında, insanoğlunun Anadolu’da görülme tarihi, Türkiye’de yaygın adıyla Yontma Taş Çağı olarak bilinen Paleolitik Çağ’ın başlarına kadar uzanmaktadır.
SADECE BİLMEK YETMEZ
Anadolu, Asya ile Avrupa’nın, Osmanlı Devleti ile cumhuriyet Türkiye'sinin daha öncesinde de onlarca büyük küçük devletin ve farklı etnik kültürlerin kesişme noktası. Türkiye aynı anda Avrupalı, Balkanlı, Karadenizli, Kafkasyalı, Orta Doğulu özellikleri taşıyan yegâne ülke konumundadır. Karadeniz, Ege, Akdeniz’in buluştuğu bir kavşak. Göbeklitepe, Çatalhöyük, Aslantepe ile bilinen on dört bin yıllık kesintisiz hayatı, eşsiz coğrafyası ve kültürüyle binlerce yıldır üzerinde yaşayanlara kucak açmış bereketli hilalin coğrafyasıdır. Bu yazıyı okuyan hemen hepimiz bunları biz de biliyoruz diyebilir ki zaten öyledir. Çok sevdiğim bir söz vardır BİLMEK ve YAPABİLMEK kısaca ‘bilmek’ yetmez ‘yapabilmek’ lazım. İşte orada hepimiz sanırım biraz sessiz kalıyoruz ya da kalmalıyız. Çünkü geldiğimiz nokta bu sonuca işaret ediyor. En kolay kaçış noktamız ‘ne yapabilirim ki’ en basit hâliyle seçimlerimizin önceliğini bu ülkenin mutfaklarına ayırabiliriz ve bunu herkes yapabilir. Yerli Malları Haftası'nı bilmeyenlere bu vesileyle hatırlatalım ve yerli malı kullanalım. Arayalım, ısrar edelim çok mu zor elbette değil. Haydi o zaman 2026 yılını ülkemizin yılı yapalım. Bir insan dünyayı değiştirebilir, evet inanıyorum. O hâlde bizler de ülkemizi değiştirmek ve daha güçlü kılmak adına yapabiliriz. Sevgilerimle…
Adnan Şahin'in önceki yazıları...

