Yusuf, ile güreşen George Bothner, hatırasına şöyle devam etti: "İrwin'in şaşkınlığı üzerine, yanımda bulunan arkadaşım Arthur, söze karıştı, 'Sen bunu tanımıyorsun herhalde, bu George Bothner'dir, dünya orta sıklet şampiyonudur. Hem de güreşin ne olduğunu çok iyi bilir. Böyle bir şeyi ilan ettiniz mi tiyatroyu doldurursunuz.' dedi. Tiyatroyu doldurursunuz sözü, İrwin'i iknada etkili oldu. Bana bir senet imzalattı, bu senette, herhangi bir şekilde sakatlanmamdan veya başıma gelecek başka bir şeyden müesseseyi sorumlu tutamayacağım yazıyordu. Senedin imzasından sonra günü de tesbit ettik. O gece, tiyatroya arkadaşımla birlikte gitmiş, sıramızın gelmesini bekliyorduk. Kendime inancım tamdı, Yousouf'a onbeş dakika dayanacağıma inanıyor, hatta ona yenebilirim diye düşünüyordum. Doğrusunu isterseniz, Sandow da dahil, Yousouf kadar veya ona yakın derecede kuvvetli hiçbir güreşçi hatırlamıyorum. Gelgelelim bunu Türk'e sataştığım o günlerde bilmiyordum. Modern bir dev, bir herküldü, hem cezalandırıcı kuvvetini nasıl kullanacağını biliyordu, bir orman kedisi kadar çevikti. Amerikan güreşçilerinin bildiği bütün oyunlara hakim olduğu gibi, onların daha adını bile işitmedikleri bir sürü de oyunu vardı. Ben, Jenkins, Mc. Leod, ağır sıklet greko-romen şampiyonu John Piening gibi bir çok güreşçiyle karşılaştım. Ve Türk güreşçisini onlarla kıyas ettiğim için çok aldanmışım. Onların hiçbirinde müthiş Türkünkine benzer insanüstü bir tutuş kuvvetine rastlamamıştım.. Yousouf, beni kuzeye yürürken doğuya baktıran tek güreşçidir. Gerçekten dediğim doğrudur. Türk işimi bitirdiği zaman ben kuzeye yürüyor, fakat doğuya bakıyordum. Bir insanın bu cambazlığı nasıl yapabileceğini merak ediyor, inanmıyorsunuz değil mi? Ben de inanmıyordum ama Yousouf ile karşılaştıktan sonra inandım. Mindere çıktığım zaman bir köşede toplanmış yakın arkadaşlarımı gördüm. Onlar, Yousouf yapısındaki bir sürü güreşçiyi alt edişime çok tanık olmuşlardı, tıpkı benim gibi, onlar da Yousouf'u altedeceğimden, en azından onbeş dakika dayanacağımdan emindiler. Herkes, minderden çekildi. Yousouf ile baş başa kaldık. Üzerime geldi, uzun kolunu uzattı. Kolu ensemi bulduğunda ne olduğunu anlamadan, kendimi yerde buldum, ama nasıl, tren çarpmış gibi uçarak. Yere çakıldım. Ondan sonrasını hatırlamıyorum. Onbeş dakika sonra kendime geldiğimde, çok üzgündüm, fakat daha akıllı bir adam olmuştum. Yousouf'a onbeş dakika dayanamamış, ama Yousouf tarafından çarpıldıktan sonra onbeş dakika da ayılmayı başarmıştım. Nasıl olduğunu hatırlayamıyorum, elbiselerimin içine girdim ve caddeye çıkıp kuzeye evime doğru yürümeğe başladım. Gelgelelim kuzeye yürürken doğuya bakıyordum, zira Yousouf, boynumu öyle bir kavramıştı ki, adetâ omuzlarımdan ayrılmış gibiydi. Doğrusunu isterseniz, tekrar önümü görebilmek için aradan uzun zaman geçti." George Bothner'in samimi itirafları, Amerika'daki Yusuf, gerçeğini bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyordu. Yusuf'la güreşme bahtsızlığına uğrayan Amerika orta sıklet şampiyonu, başına gelenleri işte böyle dile getirmişti. Yusuf, son günlerde Said Beşir'e emanet ettiği, sandığı da hatırlar olmuştu. Amerika, onu sıktıkça, memleketi, sevdiklerini daha çok hatırlıyordu. Eğer beş aylık sözleşmesi sona ermiş olsaydı, bir dakika beklemeden dönerdi. Sandıkta gördüklerinden anladıkları bir an aklından çıkmaz olmuştu. Çok üzülüyordu, Türk insanını, çok zor günler bekliyordu ha? Yeniden o muhteşem günlere dönmesi için bir asır geçmesi mi gerekecekti. DEVAMI VAR