Hamidoğlu Malkoç, 1. Murat ve Yıldırım Bayezid zamanı komutanlarındandır, Kosova ve Niğbolu'da destanlar yazar. Malkoçoğlu Mustafa, Timur'a karşı dayanamayacağını bilir ama sonuna kadar sebat eder, Sivas'ı asla bırakmaz. Malkoçoğlu Hamza tam bir mücahittir, 1461 yılında Eflak Voyvodası tarafından şehit edilir. Malkoçoğlu Bali Bey Enderun-u Hümayûn (Saray Üniversitesi) mezunudur. Sultan 2. Bayezid Han devrinde Silistre Beylerbeyliği yapar ve zulmüyle tanınan Eflak Voyvodasına nefes aldırmaz. Macaristan'da Varadin gibi ehemmiyetli bir kaleye hilalli bayrağı asar. Prut Nehrini geçerek Akkerman Kalesini sıkıştıran Buğdan Voyvodasına fırsat tanımaz. Kendinden kat be kat büyük güçleri hezimete uğratmakta zorlanmaz. Polonyalıların tehditkâr olmaya başladıkları yıllarda (1498) ise Lehistan üzerine akınlar yapar, Varşova'ya kadar uzanırlar. Bali Beyin büyük oğlu Ali (Sofya Sancakbeyi olur) Çaldıran Savaşı'nda bizzat Şah İsmail tarafından vurulur, şehadet şerbetini yudumlar. Küçük oğlu Tur Ali Bey ise, babasından sonra Silistre Sancakbeyliği yapar. 2. Beyazıt'ın kızı Hüma Hatun'un zevci kubbe veziri Malkoçoğlu Yahya Paşa ve onun Aynişah Sultanın kızıyla evlenen oğlu Gazi Bali Paşa eşi az bulunan devlet adamlarıdır. Gazi Bali Belgrad'ın fethinde çok yararlık gösterir ve Belgrad Sancakbeyi yapılır. Mohaç Savaşı'nda gösterdiği unutulmaz hizmetlerden sonra Budin Beyi olur , Beylerbeyi olur, nitekim vezir kavuğunu başına oturturlar. Yahyapaşazade Mehmet Bey ise Zigetvar seferinde Pertev Paşa ile beraber Gyula Kalesini alır, aynı yıl Babofça Kalesini fetheder. Lala Mustafa Paşa ile beraber Yemen'de savaşır ve 1570 yılında Kıbrıs'ın fethinde (Magosa kuşatmasında) şehitler kervanına katılır. Malkoçoğlu Gazi Sultanzade Mehmet Paşa 1526'da Mohaç Alaybeyi, 1527'de Semendire Sancakbeyi olur, derken Belgrad idaresine çağrılır. 1. Viyana Kuşatmasında Bavyera'nın merkezi Regensburg ve Morova'nın başkenti Brno'yu alır, Çek ordularını dağıtır. Mora'da işgal edilen Koron Kalesini Andrea Doria gibi bir amiralin elinden alır. Budin'i kuşatan Alman mareşalini hezimete uğratır. Avusturya akınında işgalci Almanları Peç'ten kovar, 15 bin haçlıyı esir etmeyi başarır. 1537 Vertizo Savaşı'nda 45 bin kişilik Alman ordusunu imha eder, sayısız cenge girer, çıkar, beylerbeyliği yapar. İnebahtı Sancakbeyi Yahyapaşazade Malkoçoğlu Ahmet Bey Vertizo Savaşı'nda zekice manevralarıyla dikkat çeker ve idareci olarak Belgrad'a yollanır (1543) Şifalı Arslan Bey dahi Vertizo Savaşı'na yer alır. 1537'de Pojega Sancakbeyi 1565'de Budin Beylerbeyi olan Arslan Bey iyi bir şairdir. Ömer Seyfettin'in Kütük adlı hikâyesi onu anlatır. Malkoçoğlu Derviş de akıncı beyidir, ömrü seferde geçer, cephelerde yaşlanır. Malkoçoğlu Yavuz Ali Paşa gözü karalığı ile tanınır. Bir ara Mısır Beylerbeyi olur. 1603 yılında İstanbul'a çağırılır ve sadrazam yapılır. Önce İran meselesini ele alır, doğu işlerini yoluna koyduktan sonra ecdadı gibi Avrupa'da at koşturur ve gurbet elde göz yumar. Romanlarda Misalleri çoğaltmak mümkün ancak gelin görün ki bizim nesle çok farklı şeyler anlatılır. Malkoçoğlu (ki burada kastedilen Bali Bey olmalıdır) Karaoğlan, Kara Murat ve Tarkan gibi yatak odalarında "mesai" yapan bir zampara gibi tanıtılır! Bunların konusu hep birbirine benzer, Sultan çaresiz kalınca Malkoçoğlu'nu (Cüneyt Arkın, Kartal Tibet ya da Serdar Gökhan) filan düşman memleketine yollar. Fedailer zaten her lisanı bilir, kuş dilinden de anlarlar. Tam da o sıra prenses kendine muhafız aramaktadır. Kahramanımız bir sürü yarmayı marizliyerek yarışmayı kazanır ve saraya sızar... Sonra? Sonra n'olsun, poşetlik poşetlik maceralar... Yazlık sinemaları düşünün. Çocuklar bile utanır gözlerini kaparlar, sahne ne kadar sürerse sürer ve büyüklerden izin çıkar. "Tamam bitti aç!" Bu filmlerle sadece Türklere değil Rumlara da hakaret edilir, takdir edersiniz ki hiçbir kraliçe tebaası huzurunda el kadar tül ile dolanmaz. Ve hiçbir prenses abisinin babasının öldürülmesinden zevk almaz. Komedi gibi Filmler abuk ötesi absürttür, Malkoçoğlu zıplayıp kalelere çıkar, kulelerden atlar, kılıç kesmez, mızrak batmaz, okları havada tutar. Olur ya kırk yılın başı bir kargı ney saplanırsa dişiyle kırıp dövüşe devam eder, her yumrukta 10 muhafız yıkar. Bazen elli yerinden yaralanıp uçurumlardan atlar, onu yaşlı bir bilge bulup tedavi eder bu kez bilgenin kızı etrafında dolanmaya başlar. Tefrikalarda olay örgüsü yoktur, gazetenin bir sonraki nüshasını satabilmek için gerilimin tavan yaptığı yerde bırakırlar. Cadılar, celladlar, timsahlar, yılanlı kuyular... Sözde Malkoçoğlu zincirleri koparır, zindan kapılarını kırar, atlardan hızlı koşar. Koltuk altından kaydırma tekniği ile pala sokmadık adam bırakmaz, üç ok sallar bir tabur yere yatar. Sonra ne gereği varsa düz yolda bile perende atar, gözlerini kısarak bakar. Ortalıkta bir intikam kelimesidir dolanır, kan kan kan. Biçer döver gibi kol bacak koparır, karşısındakileri salak yerine koyar. Adın ne diyenlere cevap vermez, imzasını kurt başlı muştayla (kızılmaskeden araklama) atar. Sen... Sen... Sen... Malkoçoğlu musun yoksa? Kibir kokan bir cevap: "Hah hah ha... Nezzannettinya!" Halbuki Halbuki Amerikan kahramanları bile mahçup olur, kadınlara uzak dururlar. Mesela Tommiks'i ele alalım: Doktor Sallozo ve Konyakçı körkütük sarhoşturlar, iğrençtirler, pistirler, kokarlar. Ayık gezemedikleri için başları dertten kurtulmaz. Halbuki rancerimiz asla ve kata alkol kullanmaz, kumar oynamaz. Albayın kızı Suzi'yi görünce kulaklarına kadar kızarır, kekelemeye başlar. Bizimkiler ise kırmızı noktalı sahnelerle yavrularımızın beynini bulandırırlar. Sahi, sizce ağzı süt kokan tıfıllara şehvet pompalamaktan maksat ne olabilir, acaba? Hem Malkoçoğlu gibi "tanınan bilinen" bir subayı, sayısız şehit veren bir aileyi lekelemeye ne hakları var? Ne cesaret ya... Hiç mi vebalden korkmadılar?