Bartolome de Las Casas

A -
A +

İspanya'daki son İslam devleti "Benî Ahmer"in 1492 yılına kadar yaşayabildiğini düşünürsek Bartolome de Las Casas'ın Endülüslü Müslümanlara reva görülen zulümden bihaber olması mümkün değildir ancak bu Dominiken rahibinin ağzından "zulmün karşısında, mazlumun yanında" olduğuna dair tek kelime çıkmaz. Kim bilir belki de katillere alkış tutar. Amerika kıtası keşfedilince Bartolome yerlileri Hıristiyanlaştırmak için Yeni Dünya'ya koşar. Bir Müslümanın asla kandırılmayacağını bilen Bartolome Kızılderili ve İnkaları kolay kazanacağını sanır. Biraz dünyalık ve biraz da güleryüzle işleri rayına sokmalı, saf insanları peşine takmalıdır. Gelgelelim büyük bir dünya hırsı ile karaya çıkan soydaşları gereksiz yere ellerini kana bular, tarifi zor bir soykırım başlatırlar. Hayalleri suya düşen Bartolome insanlık dramına sessiz kalamaz. Oturur, İspanya Kralı V. Charles'e bir şikayetname yazar (1542). İşte o arzuhalden öne çıkan satırlar: Kan kokan rapor Haşmetmeab efendimiz! Hiç şüphe yok ki insan ırkının menfaati için dünya halklara bölünmüş ve bunlar kavimlerine babalık, çobanlık yapan melikler tarafından idare edilmişlerdir. Kanaatimce hükümdarlar genelde ahlaklıdırlar ya da öyle olmaya çalışırlar. Eğer kavimler herhangi bir eksiklikten, kusurdan fenalıktan mustarip iseler ben başındakilerin haberdar olmadığına inanırım. Zira idareci dediğin kötülüğün kökünü kazımadıkça uyuyamaz. Hazreti Süleyman'ın dediği gibi "tahtta oturanlar fenalıkları gözleriyle dağıtırlar". Nitekim efendimizin de yanlış giden bazı şeyleri bilmesinde yarar var. Bu yüzden size, oldukça geniş ve zengin topraklara sahip olan Yeni Dünyalıların elli yıldır maruz kaldığı zorbalıkları anlatmalıyım. Yerlilerin zararlarını kayıplarını (ki bunlar kâbusu aratırlar) gözleriyle görmüş biri olarak "feth" adı altında yürütülen gaddarlıkları duyurmalıyım. Onca insan hayatını kaybederken ve fetihleri yürütenlerin ruhları cehenneme yaklaşırken sessiz kalamazdım. Bu gidişe mani olmanız için arz ettiğim raporu kaleme aldım. Ki bunlar sadece benim gördüklerim olup zulmün küçük bir parçasıdır. Raporun bir nüshasını da sizi okutan Toleda Başpiskoposuna yolladım. Ola ki efendimiz kara ve deniz yoluyla yaptığı yolculuklar ve kraliyeti ilgilendiren sayısız mesele yüzünden okuyacak vakit bulamayabilirler. Ve bu esnada Amerika insan kanına bulanmaya devam eder, ellerinden malları alınan biçareler can çekişir, eşsiz hazineler yağmalanır gider. Kral efendimizin bu mektubu okuduktan sonra bir an bile beklemeyeceklerini umarım. Dilerim bu zulüm tekerrür etmez ve ben vazifesini yapmışlardan sayılırım. Huzurunuzda sahte renklere bürünen silahşörler, sizden fetih adı altında izin koparıyor, Amerikaya gidip insafsızca can yakıyorlar. Bu karaktersiz, alçak, cezaya müstehak günahkarları iyi tanımalısınız. Zorbalıklarından, yıkımlarından haberdar olmalısınız. Sadece kralımızın ve halkının menfaati için çalışan bir hizmetçiniz olarak raporu okumanızı istiyor, hatta yalvarıyorum. Okuyun ki hırs ve arzuları peşinde koşan katillerin iğrenç ve tiksindirici tavırlarla istedikleri izinlere kanmayasınız. Onları red edip zulme dur demenizi ümid ediyorum. Rab sizi ve Kastil Krallığını korusun, saadet ve zenginliğiniz artsın. Amin. Saf, zeki, kibar... Bakın bu girizgahtan sonra Bartolome neler yazar: Malumunuz üzere Amerika 1492 yılında bulundu ve hemen ertesi yıl ilk Hıristiyan yerleşim bölgeleri kuruldu. Yani İspanyolların toplu halde Amerika'ya gelmelerinden bu yana 49 yıl geçti ve ilk olarak 600 fersah uzunluğunda bir sahili olan verimli Hispaniola adasına yerleşildi. 1541'e kadar Anakaranın 3 bin fersahı keşfedildi ve keşif hâlâ devam ediyor. Efendim, bahsettiğim yerliler mutevazı, kibar, barışsever insanlardır. Halim selimdirler, dost canlısıdırlar. Hayal edemeyeceğiniz kadar saf ve sabırlıdırlar. Bunlar kendilerine fazla güvenmeyen, söz dinleyen, hem kendi krallarına hem İspanyollara sadakat gösteren muti insanlardır. İtaatkârdırlar, sessizdirler, hile, hurda, yalan, desise bilmezler. Kin, garez, nefret, intikam gibi kavramlardan bi haber yaşarlar. Boylu poslu olmalarına rağmen vücudları hassastır, sıkı çalışma şartlarına ve acıya ses çıkarmasalar da en ufak bir hastalıkta yıkılırlar. Öyle ki gümüş kaşıkla beslenen bir prenses kadar narin ve dayanıksızdırlar. Fukaradırlar, ancak bir şeylere sahip olmayı ve devlet kurmayı arzulamazlar. Ne hırslı, ne oburdurlar, tekdüze beslenir, az bir şeyle doyarlar. Vücudları çıplaktır, avret mahalline kare şeklinde bir çaput sararlar. Hamak ya da hasır üzerinde uyur, ev kurmazlar. Aslında zekidirler, denileni anlar, gözlerinde sevgi, zekâ, hoşgörü ışıkları parıldar. Onlar her emredileni yaptıkça İspanyollar kudurup canavarlaştılar ve salyalı ağızlarıyla bu kibar kuzuları paraladılar. Sanki günlerce aç bırakılmış kaplanlar ağıla salındılar. İspanyollar yerlilere eziyet etmekten hiç bıkmadılar. İnsan öldürmenin akla gelmedik yollarını arayıp buldular. Düşünün ilk girildiğinde Hispaniola adasının nüfusu üç milyon civarındaydı, bugün sadece iki yüz kişi yaşıyor. Valladolid'i, Roma'dan ayıracak kadar büyük olan Küba da öyle... Porto Riko ve Jamaica ona keza. Sevilla'daki kraliyet bahçelerini andıran güzel iklimli Bahama Adalarında bu gün hiç kimse yaşamıyor. Çünkü adamlarınız Hispaniola adasındaki iş gücünü telafi etmek için Bahama'ya saldırdılar, adanın derinliklerine çekilen yerlileri av köpekleriyle arayıp buldular ve tam 500 bin kişiyi topraklarından kopardılar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.