Çağdaş engizisyoncu Ratzinger

A -
A +

Sürekli tek taraflı bilgilendirilen Avrupalıların manasız saplantıları anlaşılabilir ama Ratzinger gibi bir akademisyenin okuma araştırma zahmetine katlanmaması çok tuhaf. Adam, Papalık makamına "resmen" oturduğu gün, Yahudileri de "Allah'a inananlardan" sayar, Müslümanları göz göre göre atlar. Halbuki Yahudiler aleni bir "Hazret-i İsa ve Meryem düşmanıdırlar." Müslümanlar bütün peygamberlere hürmet eder, isimlerinin başına mutlaka bir "hazret-i" eki koyarlar. Ratzinger "Vizigotlardan Sarafenlere kadar temas ettiğimiz bütün ırklar Hristiyanlığı kabul ettiler. Türkler ise kabul etmek şöyle dursun, karşı durdular. Bu yüzden yok edilmelidirler!" diyen Kardinal Newmann gibi düşündüğünü saklamaz. Nitekim "Avrupa coğrafi değil, kültürel bir kıtadır. Türkiye tarih boyunca, bir başka kıtayı temsil etti. Bence AB ile değil de Arap ülkeleriyle bir araya gelmeli (Valla bence de öyle)" demekten kaçınmaz. Papa şimdilerde bin pişman olduğu konuşmasında "Manuel Paleogos'un kitabından aynen aktarıyorum" ifadesini kullanarak şu satırları okur: "İmparator Farsiye sordu: Muhammed'in yeni olarak ne getirdiğini bana söyler misin? Onun getirdiklerinde bulsan bulsan, dinini kılıçla yaymayı emretmesi gibi, şeytanî ve gayri insanî şeyler bulursun." Aslı astarı Sonrasını biliyorsunuz, ortalık karışır. Sekreteri "Papa öyle demek istemedi de şöyle demek istedi" gibisinden kıvırmaya başlar. Vatikan'ın kıdemlileri oturur, "yanılmadığına inandıkları" Papa'ya "Müslümanlar hakkında şunu de! Bunu deme!" tarzında ikazda bulunurlar. Papa istese de özür dileyemez zira Katolikler onun "tanrı" adına konuştuğunu sanırlar. Tükürdüğünü yalamaya dünden razıdır ama ah o kurallar. Bir kere vaka Yıldırım devrinde geçer. Osmanlı akınları karşısında bunalan Bizans İmparatoru 5'inci İonnes zor durumda kalınca Bayezid ile anlaşır ve oğlu Manuel'i Sultanın hizmetine yollar. Aradan yıllar geçer, Manuel babasının öldüğünü duyunca, padişahın yanından kaçar ve tahta çıkar. Yıldırım Bayezid bu oldu bittiye çok kızar. Bir bakıma da işine gelir, bahaneyle Bizans'ı baskı altında tutar. Padişah, Kadı Burhaneddin üzerine sefer açınca, onu da çağırır, Manuel emre uyar. Ancak rakip çetin çıkar, çok zorlanırlar. Bir ay kadar Ankara'da dinlenip toparlanırlar. İşte bu arada Türklerle oturup kalkar, zaman zaman dini mevzulara dalar. Manuel Müslümanların Hazreti İsa ve iffetli Meryem hakkında söylediklerinden ziyadesiyle etkilenir, hele "çocuklarına İsa adı takmalarına" pek şaşar. Bir sofiye (belki de Hacı Bayram-ı veli) sorular sorar. Bilahare hatıralarını kitaplaştırır ama aldığı cevapları yazmaz. Münazarayı tek taraflı olarak nakledip "sahtekârlık" yapar. Kaldı ki dalaverecinin tekidir, propagandasını yalan üstüne kurar. Mesela "Düzmece Mustafa" tezgâhını o planlar ve Osmanlı'nın başına gaileler açar. Dönelim Ankara'ya... Şurası net ve kesin ki Türk ordugâhında birinin (imparator bile olsa) Efendimize "şeytani" ve "gayri insani" gibi aşağılayıcı ifadelerler hitap etmesi mümkün değildir, o anda defterini dürer, ağzını yırtarlar. Kaldı ki Müslümanların İsa aleyhisselamı hürmetle selamladıkları bir ortamda yersiz ve tadsız kaçar. Ha bakın sorunun ilk kısmını sormuş olabilir. "Muhammed yeni ne getirdi?" Getirdi... Bu da altı çizilecek bir kelime, bilindiği üzere peygamberler Allahın elçisidirler. Vahy edileni bildirir, kendilerinden bir şey getirmezler. Eğer İmparator Manuel (ve Papa) Allahü teâlânın indirdiklerine "şeytani" diyorlarsa, kendi dinlerince de kâfir olmaktan kurtulamazlar. İslam'la gelen yenilikler derseniz onlar değil bu köşeye, gazeteye sığmaz. Zikr olunan Faris (veya Türk artık kimse) cevabını vermiş olmalıdır. Benim aklıma sadece biri geliyor: "İnsanlığı özür bile dileyemeyen papalardan kurtarması yeter de artar!" Sonra Manuel bir silahşördür, kılıç ehlini aşağılayamaz. O devirde kılıç kullanmak şeref sayılır ki burada metnin sıhhati hakkında şüpheler takılıyor kafama. Sormazlar mı? Gelelim "Dinde mecburiyet yoktur" âyetinin Efendimizin güçten mahrum olduğu ve tehdit altında bulunduğu döneme denk geldiği iddiasına... Al sana şeddeli yalan!.. Bu âyet Medine-i münevvere'de iner ve o günlerde müminler gayet güçlüdürler biiir, hükmü kıyamete kadar bakidir ikiii... Papa eğer saldırı yolunu seçerse, kilisenin kanlı tarihini açar, önüne koyarlar. Haçlıların Müslümanlara yaptıkları bir yana, 1204 yılında İstanbul'u yakar yıkar, Ayasofya'yı soyarlar. Düşünün Rumlar kardinal külahı görmektense Türk sarığını tercihe şayan bulurlar. Hangisini sayalım? Soyu tüketilen Kızılderiler, Afrika'dan toplanıp, köle yapılan siyahlar... Cadı diye yaftalanıp yakılan kadınlar... Sahi İspanya'da Müslümanları ve Yahudileri kıranlar Hristiyan değiller miydi, ya Kudüs'te atlarını kanda yüzdüren haydutlar? Peki bir zamanlar "bizzat" emrinde çalıştığınız Gestapolar? Çağdaş engizisyoncu Ratzinger, Einstein'in izafiyet teorisine de karşı çıkar. Elinde aksini ispat eden bir delil mi var? Yok! Hurafeciler bilime katlanamazlar o kadar. Aynen dünya dönüyor diyeni yakmaya kalkan kafa! Kimse düşünmesin ki cennetten arsa satsınlar. Hata işleyen biri Allah'a değil gidip papaza yalvaracak, günahı zünnarlılar çıkaracak... Saflar ezilecek, sömürü kalınlaşacak. Halbuki Müslüman büker boynunu, ellerini açar, Allahü teâlânın doğru yapılan tövbeyi kabul ettiğinden şu kadarcık endişesi olmaz. Herkül'den, Oziris'ten apardıkları 24 Ocaklar... Geyikler, kızaklar, Noel Babalar... Çamlar, çanlar, çarmıhlar... İşin özü Hristiyanlığın amentüsünü papazlar yazar, vaftiz olmayan bebeği bile cehennemin dibine layık bulurlar. Anketlere göre Amsterdam'da İslam birinci din. Hayır hayır ekseriyette filan değiller, şehrin % 75'i ateist de ondan. Demek ki size kendi çocuklarınız bile inanmıyor. Zavallılar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.