Âdil ve zahid halife Ömer bin Abdülazîz

A -
A +

Ömer bin Abdülâziz nerede bir cenaze olsa mutlaka koşar, defni kendisi gömülüyormuş gibi izler, etrafına hikmet nazarıyla bakar. O gün de bir dostunun cenaze namazını kılar, naaşı getirip toprağa bırakırlar. Üstünü alelacele örter, yanık yanık dualar okurlar. Derken merasim biter, millet dağılır, oğulları bile uzaklaşırlar. Adil Halife kabristandan çıktıktan sonra ansızın geri döner ve bir kuytuya otururlar. Dostları da ona uyar, aynısını yaparlar. Mübarek, kısa bir murakabeden sonra sorar "niye döndüm biliyor musunuz?" -Bilmiyoruz. -Kabir arkamdan seslendi, "ey Ömer" dedi, "dostlarını ne yaptığımı sormuyorsun?" Sordum "ne yaptın?" -Onların kefenlerini yırttım, kanlarını emdim, vücutlarını parçaladım. Etlerini yedim, azalarını dağıttım. Ellerini kollarından, pazularını omuzlarından, kalçalarını uyluklarından, dizlerini ökçelerinden, parmaklarını bileklerinden ayırdım. Ben makam mevki tanımam, genç yaşlı ayırmam. Lâkin insanlar birkaç günlük lezzet için âhireti unutuyorlar. Hani, sizden önce yaşıyanlar? Onlar da büyük şehirler kurdular, derin kanallar kazdılar. Sıhhatlerine, paralarına, kuvvetlerine aldandılar, günahlara daldılar. Herkesin imrendiği sultanlar göz açıp kapayıncaya kadar yaşadılar. Kurtlar böcekler kemiklerini sıyırdı, şimdi toprak oldular. Onların da evleri eşyaları, oğulları uşakları vardı, ne zenginlere zenginliği yaradı, ne de fukaranın muhtaçlığı kaldı. O çoşkulu nutuklar atan hatiplere sor, dilleri neden oynamıyor? O zeytin gözlüler, keman kaşlılar, niçin gülmüyorlar? Nerede o nâzik tenler, güzel yüzler, mânâlı bakışlar? Bu çukurun haşeratı onlara n'aptı? Dostları çoktaaan unuttu, üzerinde haşereler dolaştı. Hanımları evlendi, çocukları yetim kaldı. Söyleyin bana ölümden kim kaçmış, hem kim kaçar? Peki sen, yarın bu kabirlerin sâkini olacak insan, dünyâda devamlı kalacağını mı sanıyorsun? Elinde senedin mi var? Hoşça bir rüya görüyorsun o kadar. Uyan artık, n'olursun uyan!" Sen misin gıybet eden! Bir gün adamın biri üstüne vazife gibi halifeye söz yetiştirir, "filan kimse, sizin için şöyle, şöyle söylüyor" der. Ömer bin Abdülazîz; "Öyleyse bu işi yargıya intikal ettirelim. Eğer yalancı isen, Hucurât sûresinin altıncı âyet-i kerîmesine; yok yanıldın ise, Kalem sûresi on birinci âyet-i kerîmesine göre yargılanırsın ve her iki hâlde de mesûl olursun. İstersen üçüncü hâli tercih edip, seni affedelim, bu mesele de unutulsun gitsin" deyince adamcağız tövbe eder. Bir daha birilerinin aleyhinde konuşmak mı? Ne mümkün, hem ne haddine... Bir dirhemi olsa... Bir gün evlerinin önünden üzümcü geçer, ama ne ondan, ne de hanımından bir dirhem para çıkmaz. Üzümcü uzaklaşır gider çocukları için üç beş salkım alamazlar. Lâkin onlar böyle şeylere aldırmaz, ahiret günü mahzun olmamaya bakarlar. Ömer bin Abdülaziz'in yer altında bir mahzeni vardır, gece olunca oraya iner ve boynuna kalın ve soğuk demirler bağlar. Sabaha kadar Allahü teâlânın korkusuyla ağlar, "böylesi Cehennem'de zincirlenmekten iyidir" buyururlar. Ömer bin Abdülazîz hazretlerini, önceleri boylu poslu ve gürbüz bir kimsedir. Halîfe olduktan sonra öyle zayıflar ki kaburgaları ortaya çıkar. Bir vâliyi görevlendirirken "ellerini Müslümanların kanından, mideni malından uzak tut" buyurlar. Tam o günlerde oğlunun bin dirheme bir yüzük taşı satın aldığını duyar. Ona iki dirhemlik bir yüzük yollar ki üzerinde "Allahü teâlâ haddini bilene merhamet eylesin" yazmaktadır. Oğlu mesajı alır, yüzüğü satıp bin garibe yemek çıkarır. Halife vefat edince, rahipler bile üzülür "yeryüzünün güneşi battı" diye ağlaşırlar. Bazı alimler (Süfyân-ı Sevrî ve İmâm-ı Şâfiî hazretleri); "Halîfeler beştir; Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali.... Ve Ömer bin Abdülazîz" buyururlar. "Dili dönen, zâhidim deyip duruyor. Zâhid, Ömer bin Abdülazîz gibi olur. Dünya ayağına geldi, dönüp de bakmadı." Mâlik bin Dinâr Buyurdular ki: Âhiretini dünyâ için satan ahmaktır, âhiretini başkasının dünyâsı için satan ahmak kere ahmaktır. Allahü teâlâ bir kuluna verdiği nîmeti alıp da karşılığında sabr verirse kıymetini bilsin, şükretsin. Ölümü çok hatırlayın. Eğer rahatlık içindeyseniz bu size ürperti verir, yok darlık içindeyseniz ferahlatır. Siz, üzerinden çağlar geçmiş bir kökün dallarısınız. Sahi, kökleri çürümüş bir dalın hayâtından ne çıkar? Her yolculuğun azığı vardır, âhiretin azığı takvâdır. Hesap günü dağ olsanız erir, yıldız olsanız kararırsınız. Allahü teâlânın vereceği nîmetleri görmüş gibi sevinin, azâbından da görmüş gibi korkun. Ya Cennet, ya cehennem... Ahirette başka bir yer yok. Yerini seç ve ona göre hazırlan!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.