Adınız soyadınız:Cassius X

A -
A +

Olacak bu ya (ya da bakın şu tevafuka) Clay, bir dostunu şehrin mutena restoranlarından birinde ağırlamaya kalkar. Garsonlar "ooo Olimpiyat Şampiyonumuz gelmiş, lokantamızı şereflendirmişler" demez, onları yok sayarlar. Clay kibarca "bakar mısınız" diye seslenince adamlar üstlerine yürür, sille tokat dışarı atarlar. Clay, kendine "it" muamelesi yapanları rahatlıkla hırpalayacak güçtedir, ancak iş polise intikal ederse kesinkes haksız çıkar. Çünkü karakolda hadisenin nasıl geliştiğine değil, cildinin rengine bakarlar. Genç boksör bir misafirine, bir lokantaya bakar ve göğsünden olimpiyat madalyasını kopardığı gibi suya (Ohio Nehrine) atar. İşte o güne kadar sadece nefsi için dövüşen Clay, artık ezilmiş zenciler adına ringe çıkar. Sahipsiz insanlar için bir şeyler yapıyor olmanın huzurunu yaşar. "Beyaz" rakiplerini devirdikten sonra salona döner ve "söyleyin kim büyük" diye sorar. Ah şu Yeni Dünya... İsterseniz burada bir nefes alalım. Biliyorsunuz, Amerika, Kristof Colomb tarafından keşfedilir, ancak bu kıtaya Colombia diyecek yerde Amerika Vespuçi'nin adını koyarlar. O günlerde gemiciler Avrupa kentlerinde acenteler açar, muhabbeti tatlı tellallar vasıtasıyla "Yeni dünya"nın imkânlarını ballandırırlar. Doğrusu bu bakir ve geniş topraklar umulanın da fevkinde fırsatlar sunar. Evet Amerika hem Kızılderililere, hem de onlara yetecek kadar geniştir ama beyaz adam yerlileri kırar atar. Yetmez bizonları, geyikleri, kurtları, ayıları da kazırlar. Güneye düşenler ise gözalabildiğine uzanan arazileri işlemeye başlar, hususiyetle şeker kamışından iyi para kazanırlar. Hele çırçır makineleri devreye girince pamukçuluk alır başını gider, tekstilde patlama yaparlar. Gelgelelim o muazzam toprakları çapalamak, sulamak, ürünleri toplamak boylarını aşar. İşte burada İspanyol korsanlara iş çıkar. Gidip Afrika köylerini basar, zencileri "çocuk, kadın" demeden zincire vurup ambarlara basarlar. Semt pazarlarında "delikanlıyı alana yaşlı bedava" diye bağırır onları hayvan gibi satarlar. Uzatmayalım, güneyliler ziraatle uğraşırken, kuzeyliler sanayi hamlesine kalkar. Gitgide daha kalifiye elemanlar arar ve zencilerden rahatsız olurlar. Yanisi şu ki güney zencisiz yapamaz, kuzey zenciyle olamaz. O devirde Amerika'da 31 adet devletçik vardır ve her biri başına buyruk yaşar. Mesela Teksas esir çalıştırmaktan yana tavır koyarken Utah ve Koliforniya daha ılımlıdırlar. Derken Amerika devletleri bir bayrak altında toplanır ve Başkanlarını seçmeye kalkarlar. Adaylardan Stephan Douglas, Kansas ve Nebraska gibi şehirlerin esir gücüyle kurulduğunu söyleyerek kölelik düzeninden vazgeçmeyeceklerini ilan eder. Oylar (Biraz da o günlerde tefrika edilen "Tom Amcanın Kulübesi" yüzünden) Abraham Lincoln adlı bir avukata çıkar. İnsan tacirleri hiç beklemedikleri bir darbe alırlar. Güneyliler isyan eder, sayılarına bakmadan silaha sarılırlar. Halbuki kuzeyliler daha zengin ve kalabalıktırlar (22'ye 9). Savaşı rahat kazanır ve "Azad" büroları kurarlar. Ancak zenciler yine de okuyamaz, devlet memuru olamaz, oy kullanamazlar. Devlet, ırkçıların (Klu Klux Klanlar) yaptığı katliamlara mani olamaz. Bu zulüm 'Kilise'nin de işine gelir, güya ezilenlere kucak açar ve alayını Hıristiyanlaştırırlar. Halbuki bu insanlar yurtlarından koparılmadan evvel ezici ekseriyetle Müslümandırlar. İşte beyaz adamdan kazık üstüne kazık yiyen zenciler 60'lı yıllarda ayağa kalkar, sömürü düzenine payanda olan Kiliseye mesafe koyarlar. Ancak İslâm adına ortaya çıkan örgütler de ırkçılıktan kurtulamaz mavi gözlü, sarı iblise (beyazlara öyle derler) karşı mânâsız bir savaş açarlar. Adım Muhammed Ali! Neyse... Biz genç Clay'ın hikayesine dönelim... Boksörümüz ringe Angelo Dundee yönetiminde çıkar. "Çalıştırıcı" deyip geçmeyin onlarsız bir şey olmaz. Meselâ Londra'da Henry Cooper ile yaptığı maç bir ara kontrolünden çıkar. Dundee iki raund arasında Clay'ın eldivenini yırtar. Yeni bir eldiven bulup getirmeleri nereden baksanız 5 dakika alır ve o zaman zarfında soluklanan Clay adamı yere yıkar. Kahramanımız hızlı yükselir ve Dünya Ağır Siklet Boks Şampiyonu Liston'la ünvan maçına (1964) çıkar. Liston karşısında çelik gibi sert, yay gibi hareketli bir genç bulur. Bu tıfıla dikiş tutturamaz, rezil olmamak için omuzundan sakatlandığını söyleyerek maçtan kaçar. Genç Şampiyon kürsüye çıkınca kameralara döner ve "Müslüman olduğunu" ilan eder. Ona artık "Muhammed Ali" demelidirler. Hakim zümre buna çok kızar, onu kenara çeker ve özür dilemeye zorlarlar. Ali boks tarihine geçen ilk zenci Henry Amstrong'un yaşadıklarını yaşar. (FBI, çıktığı her maçı alan ve üç defa dünya şampiyonu olan Henry Amstrong'u (1940) tehdit eder ve çocuklarını sıkıştırmaya başlar. Amstrong paşa paşa yenilir, eldivenlerini çöpe atar. Yıllar sonra hatıratına "Unvanı verdim ama ailemi kurtardım" diye yazar.) Evet... Acaba Ali yalancıktan da olsa özür dilemeli midir? İşte bu zor kararın arefesinde iken Malik Şahbaz'la karşılaşırlar. Ünlü lider "özür dileyecek bir şey yaptıysan, özür dile" der "ama özür dileyecek bir şey yapmadıysan, asla boyun eğme!" Ali kameralar karşısına çıkar "neyin özrünü dileyeceğim. Elinizden geleni ardınıza komayın" diye haykırır ve zulüm düzeninin tekerine çomak sokar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.