Hazret-i Hadice

A -
A +
Kâsım'ın, Zeyneb'in, Ümmü Gülsüm'ün, Rukayye'nin, Fâtımat-üz Zehrâ'nın, Abdullah'ın (rıdvanullahi teâlâ aleyhim ecmain) "ve hepimizin" annesi...'Hiç şüphe yok ki ben, onun sevgisi ile rızıklandırılmışım' (Hadis-i şerif) Meysere, o meşhur Busra seferinden dönünce sahibesine Efendimizi anlatır, ki hoş hatıralardır bunlar. Hazreti Hadice "yeter Meysere, n'olur sus" der, "muhabbetim katlanarak artıyor, artık dayanamayacağım." Hemen oracıkta Meysere'yi azad eder, hanımını da bağışlar. Önlerine tepeleme altın yığar, pahalı kumaşlar, cins atlar... Anlatılanlar rüyasını doğrulamaktadır, içi içine sığmaz. Efendimizin peygamber olacağından zerre kadar şüphe duymaz. Nebiler sultanına hanım olmak... Müjde büyük... Elbette heyecanlanır insan. İyi de bu izdivaç nasıl gerçekleşecektir? Gidip amcasından isteyecek değildir ya... Boşa koyar dolmaz, doluya koyar almaz. Durgunlaşır mı, mahzunlaşır mı bilmiyoruz ama bu hâl sırdaşı Nufeyse (Nefise) Bint-i Münebbih'in gözünden kaçmaz. Can arkadaşı "sana neler oluyor kuzum" diye sorunca içini açar. Rüyadan girer, tabirden çıkar, Muhammed-ül emin ile evlenmek arzusunda olduğunu fısıldar. Nufeyse zeki ve becerikli bir kadındır, güya Efendimize yolda rastlar, ustalıkla yanaşıp girer mevzuya . "Ey oğul neden evlenmiyorsun? Akranlarından yuva kurmayan kalmadı bak!" - Ya Nüfeyse, yuva kurmayı kim istemez? Ama sen de biliyorsun ki elim dar. / - Peki sana iffetli, ebepli, mal ve cemâl sahibi bir hanım bulsam? / - Kim bu hanım? - Hadice desem mesela? Şunca ünlü, bunca zengin kapısında dolanırken ona varır mı acaba? Nüfeyse Hatun Efendimizin tereddütünü hisseder. "Sen razı mısın değil misin onu söyle" der, "bizim de bir bildiğimiz var." - İyi de bu iş nasıl olacak? - Sen orasını bana bırak! Nefise Hatun müspet cevabı alınca durmaz. İki taraf arasında irtibatı sağlar. Nitekim Ebu Tâlib ile Hamza, Amr bin Esed'in kapısını çalar, yeğeni Hadice'ye talip olurlar. > Kutlu nikah "Allah'a hamdolsun ki, bizi İbrahim'in zürriyetinden, İsmail'in neslinden, Maad'ın cevherinden ve Mudar'ın kanından yarattı. Mekke'nin mensubu, Kabe'nin bekçisi ve halkın reisi yaptı... Muhakkak ki Muhammed çok şereflidir, yiğitlikte, fazilette ve akılda hangi gençle kıyaslansa üstün gelir. Gerçi malı azdır ama mal dediğin nedir? Geçici bir gölge gibidir. Alınır, verilir, kaybedilir, emanetten başka bir şey değildir." Ebu Talib'in konuşması tesirlidir ama onlar fazlasını da bilirler, sırlara vakıftırlar. Adı güzel Muhammed son peygamber olacaktır, başka söze hacet mi var? Neyse mehir de anlaşırlar. Nikahı Varaka bin Nevfel kıyar. Hazret-i Ebubekir biricik dostunun Hadice gibi bir hanımefendi ile evlenecek olmasına nasıl sevinir anlatılamaz, kasasını açar "istediğin kadar al" der, "ve dilediğince harca!" Düğün günü velime verilir. Davetliler arasında Fahr-i Kâinatın süt annesi Halîme hatun da vardır, taaa Sa'd kabilesinden çıkmış gelmiş oğulcuğunun mürüvvetini görme bahtiyarlığına ermiştir. Hazret-i Hadice bu fedakar kadını çok sever, dönerken bir sürü koyun katar yanına. Hazret-i Hadice konağını dipten köşeden temizletmiş, özene bezene süslemiştir. Fahr-i alem içeri girince hizmetçiler ellerindeki cevahir dolu tabakları yoluna serperler. Annemiz sırf o günün hatırına cariye ve kölelerini azad eder. Dahası neyi var, neyi yoksa Efendimize bağışlar, "şu andan itibaren malım mülküm yok" der, "ben dahi muhtacım sana!" > Sıcak yuva O günden sonra ticaret işlerini Efendimiz üstlenir, Saib bin Abdullah'ı ortak alırlar. Hisselerine düşen payla fakir fukarayı gözetir, dullara yetimlere yardım yağdırırlar. Bu kutlu izdivaç 24 yıl sürer, Resul-i Ekrem bu süre zarfında sadece Hazret-i Hadice validemizle evli kalır. Tam 6 çocukları olur, evleri neşe dolar. İlk çocukları Kâsım'dır. Hoş bu sebepten Nebiyyül Muhtereme "Ebül Kâsım" denir ya... Hikmet-i Huda Efendimizin oğulları yaşamaz. Ne Kâsım, ne İbrahim, ne de Abdullah! Allah'ın Habibi kız babası olmaktan memnundurlar. Evladlarını ayırmaz hepsini hoşça tutarlar. Düşünün kızları da hayatlarında iken vefat eder, sevimli Zeyneb'i, sabırlı Ümmü Gülsüm'ü ve nur yüzlü Rükayye'yi toprağa bırakırlar. Ne çetin imtihan ama... Fatıma tüz zehra ise Efendimizden sonra sadece altı ay yaşar. Bakın hazret-i Fatıma denince geldi aklıma... Nurlu evin bir de Ali'si var... Ali-yül Mürtaza! Bir ara Ebu Talib sıkıntı içine düşer, Efendimiz diğer amcası Abbas'a gider, "Amcamın nüfusu kalabalık, geliri az. Diyorum ki çocuklarını paylaşsak da evlerimize alsak..." Hazret-i Abbas teklifi münasip bulur, üstüne düşeni seve seve yapar. Ebu Talib bu vefa karşısında çok duygulanır, söyleyecek söz bulamaz. Hazret-i Abbas elini Cafer'in (radıyallahü anh) omzuna koyar, Efendimiz Ali'nin (kerremallahü vecheh) minik elinden tutar. Ali 5 yaşındadır henüz, gül yüzlü, iri gözlü, şeker mi şeker. Server-i Kâinata pek özenir ve her halini taklide kalkar. Hadice't-ül Kübra, onu anne şefkati ile bağrına basar, evin oğlu olur adeta... > Nur dağında Vakit yaklaşmaktadır. Fahr-i alem son günlerde sadık rüyalar görmekte, gaipten sesler duymaktadır. Yalnız kalmayı tercih eder, sarp ve yüksek bir tepe olan Hira'ya çıkarlar. Mekke'ye kuşbakışı bakan zirvede tefekküre dalarlar. Bir taraf ufka kadar çöl, bir yanda sıra sıra dağlar... Gök derin mi derin, ay munis, yıldızlar parlak. Bazen Mekke'ye iner, Kabe-i Şerifi tavaf eder, azık alıp dönerler Cebel-i Nura... Ramazan ayının ortaları... Gece... Hira'dan geliyorlar. Safa ile Merve arasında tesirli bir ses: "Ya Muhammed! Sen Allah'ın Resulüsün, ben Cebrailim!" Başlarını kaldırırlar, Hazret-i Cebrail karşılarında... Yol bir acaib... Mahlukat tazim içinde, ağaçlar selâma durmakta. Bu rahmani bir hadise midir? Yoksa cinler şeytanlar kendisiyle mi uğraşmaktadırlar? Hazret-i Hadice Efendisini kapılarda karşılar. Yüzünde hiç görmediği bir nur, çiçekleri imrendiren kokular. -Ey Hadice, birilerini görüyor, sesler işitiyorum. Cinler musallat olmasın, bilirsin kahinlerden hoşlanmam. -Korkma! Allah seni üzmez ve utandırmaz! Cinler sana yaklaşamaz. Çünkü güzel ahlaklısın, doğru sözlüsün, emanete riayet edersin. Akrabalarını arar, misafiri seversin. Ben senin Peygamber olacağından eminim. Ve bunu ispatlar Fahr-i alemin "işte geldi" buyurdukları anlardan birinde hafifçe saçlarını açar. Cebrail Aleyhisselam kayboluverir. Bu hassasiyet meleklere yakışır, cinlerde şeytanlarda olacak değildir ya. > İlk emir "Oku!" Ramazan-ı şerifin 17'si. Allahın habibi Hira Mağarasında itikaf ve ibadetle meşgul olmakta... Ürpertici bir sükut, gece sehere akmakta... Bir an mağara nurla dolar, karşısında Cebrail Aleyhisselam! İnsan şeklindedir, üzerinde atlas bir cübbe... Çok sevimlidir ve pek güzel kokar. Ve ilk emir: "İkra!" / Efendimiz şaşırırlar: "Ma ena bi-kari!" / Cebrail Aleyhisselam Efendimizi kucaklar, kuvvetle sıkar: "Oku!" -Okumuşluğum yok! Cebrail, aleyhisselam, bir kere daha sıkar ve tekrarlar "Oku!" Efendimizi üçüncü defa sıkıp bırakır ve ilahi mesajı aktarır: "Oku! Bütün mevcudatı halk eden Rabbinin adıyla...." Vahiy bu, hece hece aklında... Cebrail Aleyhisselam kaybolunca Resulullah mağaradan çıkar, evlerine ulaşırlar. Hadice annemize "Beni örtün!" buyururlar. Heyecanları geçince yaşadıklarını anlatırlar. Annemizin aklına Varaka Bin Nevfel gelir, gidip ona danışırlar. Varaka iyice yaşlanmış, gözleri kapanmıştır. Beklediği bir haberi almışcasına rahatlar. "Gördüğün insan değil melektir, Cenab-ı Hakkın hazret-i Musa ve Hazret-i İsa'ya gönderdiği 'Namus-u ekber'dir. > Genç olsam da Yemin ederim ki sen İsa Aleyhisselamın müjdelediği Nebisin. Yakında tebliğ ve cihad ile vazifelendirilirsin. Keşke genç olsam da seni Hicrete zorladıklarında yanında dursam. -Beni Mekke'den çıkaracaklar mı? - Hiçbir nebi yoktur ki, vahyi bildirsin de kavminden düşmanlık görmesin. Sonra kalkar Server-i âlemi alnından öper. Ne bahtiyarlık ama... Varaka'nın dedikleri bir bir çıkar. Efendimizin etrafında daha ziyade gençler, köleler halkalanır. Hakim zümre istihza ile bakar, dudak büker, alaya alırlar. Müşriklerde merhametin mimi yoktur, inananları felaket bunaltırlar. Düşünün, kendilerini felaha çağıran bir Resulün yollarına dikenler serper, üzerine (secdede iken) deve işkembesi bırakırlar. Seyyid-ül Enbiya kendine yapılanlardan ziyade müminlerin uğradığı hakaretlere yanar. Kızgın taşlar altında ezilen Bilal, hançerle paralanan Yaser, develere bağlanıp bacaklarından ayrılan Sümeyye... Halbuki Sümeyye yaşlı bir kadındır... Bir anne! Hazreti Hadice Efendimizin sadece neşesini değil, sıkıntılarını da paylaşır. Annemiz adı gibi (Kübra) büyüktür, asla yılmaz, yıkılmaz, zor anlarda Resul-ü kibriyanın yanından ayrılmaz. Sahra ortasında vaha gibidir, yüzünden tebessümü eksik olmaz. > İnsafsız abluka Bi'setin yedinci senesi... Müşrikler aralarında bir ahdname yazar, imza koyarlar. "Müslümanlar evlerinden mahallelerinden çıkarılacak, onlarla kimse görüşmeyecek, konuşmayacak, bir şey alınmayacak, satılmayacak!" Hücre hapsinin az hallicesi... Şimdilerde ambargo diyorlar buna... Tecrid umulandan da sert uygulanır. Kadınların göğüsleri kurur, bebecikler tek damla süte hasret kalırlar. Şa'bi Ebi Talip diye bilinen dere yatağını iniltiler sarar. Bir yabancı bir lokma bir şey verecek olsa dövülür, kovulur, malını elinden alırlar. Efendimiz Hazret-i Hadice'nin servetinden kalanları müminler için harcar, hazıra dağ mı dayanır kendileri de fukara arasına katılırlar. Düşünün Allah'ın Habibi açlığını bastırmak için karınlarına taş bağlar. Baskılar dayanılmaz olunca müminlere hicret yolu görünür, Seyyid-ül Beşer Habeşistan'ı işaret buyururlar. Mekke'de bir avuç mümin kalır. Ebubekir gibi, Ömer gibi... Sonra Hamza... Ve imtihan. Önce Mekke'deki tek hamileri Ebu Talib'in kaybı ile yetim kalırlar. Sonra... Sonra bir acı daha... Efendimiz bu defa o vefakar hanımı, biricik Hadice'sini toprağa bırakırlar. İki musibet ard arda, hangisine yansınlar? O yılı Hüzün yılı diye adlandırırlar. Evet iki büyük sığınak, dar-ı bekaya göçer ama adeta yerlerine birer vekil bırakırlar. Hazret-i Ali, babası Ebu Talib'i aratmaz, Hazret-i Fatıma anneciğinin yükünü de omuzlar. Onun dostları İhtiyar bir kadın Resulullah'ı ziyarete gelir. Aleyhisselatü vesselam Efendimiz fazlasıyla ikramda bulunup, hatta sırtlarından abalarını çıkarıp serip, üstüne oturttular. Hazret-i Aişe sorar: Kimdi bu kadın Ya Resulullah! - Hadice'nin dostlarından biriydi, onu ziyarete gelirdi zamanında... Resulullah kurban kesildiğinde Hadice'nin ahbaplarını unutmaz, mutlaka et yollar. "Onun sevdiklerini, onun için seviyorum" buyururlar. Aişe (Radıyallahu anha) Yetimlerin anası Ona Ümmül eytam (yetimlerin anası) derler ki evi yoksulların sığınağıdır. Bilhassa çaresiz anneler minik kızlarını kocalarının gazabından korumak için onun kapısını çalarlar. Sayısız kız çocuğunu gömülmekten kurtaran Hadice validemizin evi çocuk yurduna döner bir aralar... Efendimiz "Allah'a andolsun ki, Allah bana Hatice'den daha iyisini nasip etmemiştir; herkes beni inkar ettiği sırada, o bana iman etti. Herkes beni yalanladığı zaman, o beni tasdik etti. İnsanlar beni mallarından mahrum bıraktıklarında, o servetiyle yardımıma koştu. Allah, ondan bana evlat nasip etti" buyururlar. Allahın selâmı Şu dereceye bakın Hak teâlâ Cebrail Aleyhisselam vasıtasıyla Hazret-i Hadice'ye selâm ve müjdeler yollar. Seyyid-ül beşer selâmı iletince Hatice (radıyallahu anha): "İnnallahe hüve's-selâm (Hak Teala selâmın ta kendisidir)" der ve ekler "Cebraile de selam olsun. Hem sana da selâm olsun Ya Resulallah!" Bu cevap Hadice validemizin ilmini, ferasetini ortaya koyar. "Es Selâm" Esma-ül hüsnâdandır zira... (Allahü teâlânın güzel isimlerinden) Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) Cebrail Aleyhisselamdan aldığı müjdeyi de aktarırlar: "Ya Hatice! Cenab-ı Allah Cennetinde sana oyulmuş inciden bir köşk verecek, orada ne bir gürültü işitilecek ne de zahmet, külfet olacak." YIKTIRILAN TÜRBELER 2. Abdülhamid Han imparatorluğun dört bir yanını fotoğraflatıp arşivinde (Yıldız Albümleri) saklar. Mekke'de vazifeli Albay Sadık Bey dahi Hazret-i Hadice'nin türbesini resimleyip Sultana yollar. Bu zarif türbe Kanuni devrinde yaptırılmıştır, bizim hacılarımız mutlaka Cennet-ül muallaya uğrar annemize fatiha okurlar. Bugün Cennet-ül Mualla'da yattığını bildiğimiz sahabelerin kabirlerinden iz bile yok. İngilizlerin yardımıyla Arabistan'ı ele geçiren Suudlar 1926'da Mekke'ye girer ve Hadice validemizin türbesini yıkarlar. MEMNU! Hacılarımızın Arabistan'da en sık duydukları kelime "Memnu!" (yani yasak). İşte Hazret-i Hadice Validemizin bulunduğu mahalli ziyaret etmek isteyen müminler, karşılarına çıkarılan şekilsiz duvarı aşamıyor, dönmek zorunda kalıyorlar.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.