Hollywood'un aykırı yönetmeni MICHAEL MOORE

A -
A +
İZ BIRAKANLAR İrfan ÖZFATURA / irfan.ozfatura@tg.com.tr "Öldürün şu Iraklıları! Petrolümüzün üstünde oturuyorlar!" "Bowling for Columbine" belgeseli ile Oskar alan Moore, ödül töreninde "Bizler bu savaşa karşıyız Bay Bush, utanın!" diye haykırır. Kasıtlı olarak yükseltilen müzik sesine rağmen susmaz.Hollywood'un aykırı yönetmeni MICHAEL MOORE Gazze katliamı esnasında ABD'de ikamet eden bir Türk'e sormuştum, "Amerikalılar bunu nasıl karşılıyorlar?" "Haberleri yoktur ki" dedi, "Medya siyonistlerin elinde ve onlar halkı uyutacak konular bulmakta ustadırlar. TV'de her akşam bilmem kaçıncı sokak cinayeti işleniyor... Uzmanlar geliyor, uzmanlar gidiyor, hadise anını masaya yatırıyorlar. Yok ayıcıklı battaniye arabanın içinde miydi, değil miydi? İki yıl geçti, hâlâ aynı şeyleri tartışıyorlar... Kaldı ki halk Filistin meselesinden bihaberdir, okumaz, araştırmaz ilgi de duymaz. Şarkı sözlerinin kahir ekserinin araba jantlarına yazıldığı bir ülkeden ne bekliyorsun. Birileri ölmüş kimin umurunda?" Elbet istisnaları da var. İşte onlardan biri huzurlarınızda... İÇİMİZDEKİ İRLANDALILAR! Michael, 23 Nisan 1954'te Michigan'da dünyaya gelen bir işçi çocuğudur, İrlandalıdır aslında. Henüz 4 yaşında okuma yazma öğrendiği için birinci sınıfın ikinci ayında vitesten atar. "Ey... Bi...Si..." diye heceleyen alıklarla birlikte baygın baygın okul şarkıları söyletmeleri yok mudur dayanamaz. "Are you sleeping... Are you sleeping..." Hoşlanıyormuş gibi sırıtsa da, iğrenir onlardan... Birileri farkına varır da üst sınıfa çıkarırlar. Ancak annesi olacak kadın arabaya taş koyar, gider müdüre çıkar. Onu tekrar birinci sınıfa alırlar. Düşünebiliyor musunuz dün küçümseyen tavırlarla "Bye bye lavuklar, öptüm sizi" diye el salladığınız bir sınıfa geri döndürülüyorsunuz... Hay aksi... Kahr... Bela! Michael daha ağzı süt kokarken yazarlığa kalkar. Ancak 4. sınıfta çıkardığı gazeteyi "ahlaka mugayir" bulur ve kapatırlar. 6. sınıfta bir gazete daha çıkarır, onda da "tezyif ve tahkire varan" ifadelere rastlarlar. Mektepte köktenkatolikçi bir tedrisat hüküm sürmektedir bizimki okul rahibine "ayin salonunda çok fare var, bırakalım da kongre yapsınlar" teklifinde bulununca hışma uğrar. Hem gazetesini kapatır, hem de "müsamerede ilahi söyleyeceksin" buyururlar. Olacak şey değil. Ona verilebilecek en korkunç ceza! Ama Michael altta kalmaz, arkadaşlarını ayartır, sahnede kazık gibi durur, şapşal şapşal velilerin yüzüne bakarlar. Ebeveynlerin gözleri ateş saçmaktadır. Nitekim yoldaşları ikinci ilahiden itibaren tırsar, ufaktan ufaktan koroya katılırlar. MEKTEP DEĞİL KIŞLA Michael, bu okulda yapamaz, bir başka liseye atlar. Hoş orada da uslu durmaz, idarenin işlerine çomak sokar. Ona göre müdürlerin tek hedefi vardır "küçük serserileri sokak köpeği gibi avlamak ve burunlarını sürtüp akıllandırmak!" Şunu yap! Bunu asla!... Yok kravatını gevşetme, yok gömleği sok donuna! O gün gazetede iki haber okumuştur. 1- Seçmen yaşı 18'e indirildi. Güzeeel! 2- Eğitim Kurulu Başkanı emekliye ayrılacak! Bu daha da güzeeel! Derhal vilayeti arar "seçme yaşına girdiğime göre zikr olunan makama adaylığımı koyabilir miyim" diye sorar. Sekreter hanım "neden olmasın" der, "eğer 20 imza toplayabiliyorsan..." İmzaları şip şak hazırlar, istidasını yazar. Ve seçim sathi mahalinde nümayişe başlar. "Değerli arkadaşlar! Söz size, bu lise müdürü kovulacak!" Ve korkulan olur, seçimi kazanır. Hem açık ara farkla. O gün gömleğini hassaten pantolonun dışına sarkıtır, saçlarını dağıtır, müdür odasının önünde turlamaya başlar. Umumiyetle "hey sen" diye kükreyen adam "Günaydın Mister Moore" der, kibarlıktan kırılırcasına... Ama yemezler, ne eder, eder müdür ve muavinini istifaya zorlar. SİSTEMİN ÇİVİSİ ÇIKMIŞ ABD içten içe çürümüştür. Kütüphaneler perişandır mesela... Eski, yırtık ve kirli kitaplar, kırık sandalyeler, bıkkın memurlar. Kitaplıkta 40 yıl evvel tartışılan mevzular hakkında çok şey bulabilirsiniz ama ozon deliği ve AİDS'e dair bir şey arayan boşa çabalar. Mektepler Pepsi ve Fanta'nın tasallutu altındadır. Firmalar bağışlar sayesinde postu yayar, kantinde tek kale maç yapma hakkı kazanırlar. Nereye baksanız Coke!.. Kapıda, bacada, skor levhasında... Okul havalimanına yakın olduğu için çatıda 7-Up yazar boydan boya. Burger King, Wendy's, Kellogs ve Pop Tarts da aşağı kalmaz, saldırgan pazarlama strateiji ile gençleri makasa alırlar. Bakın şu işe ki beslenme müfredatını çikolatacı Hershey's hazırlar. Şimdi n'apsın Maykıl, mecburen programa uyar. Gel de obez olma. Okullarda belli bir internet şirketi (Zap-me) hakimdir ve sadece belli bir televizyon (Kanal-1) izlenir. Ekonomi dersleri GM'dendir. Meccanen canım... Babasının hayrına... Büyükler okullara 5 yılda bir girer, oy atıp çıkarlar. Michael, böyle demokrasinin taaa... Halbuki 2 bin çocuk bir diktatörün sultası altındadır o binada. Arkadaşlarını "konsey seçimlerine girin" diye ayaklandırır "ve her şeyi alaya alın. Mesela okulun sembol hayvanını amip olarak değiştirin, müdürü beslenme saatinde süt içmeye zorlayın. Fotoğraf kulübü, izci kulübü yerine feminist ya da şövenist kulüpler kurun, gazete çıkarın, hasımlarınıza saldırmak için mizahı kullanın. Afallayan bir idarecinin şaşkın bakışlarını izlemek kadar keyf veren bir şey yoktur zira." Hollywood'un aykırı yönetmeni MICHAEL MOOREKAMERAAAA OMZA! Neyse kör topal lise biter Flint Üniversitesi'nde gazetecilik eğitimi almaya başlar. Bu arada Michigan Times'ta editörlük yapar. Ama bunlar doyurucu işler değildir, yevmiyeyi GM'den doğrulturlar. Anası, babası, büyükbabası (ve kendisi) General Motors'da çalışırlar. İyi de firma fabrikayı söküp de Meksika'ya taşıyınca... Haydaaa! Gringolor iş sahibi olur, mooregiller morarır ayazda kalırlar. Michael zaten sistemle barışık değildir, buna da bir mim koyar. Bir gün 69 Chevy'si ile okula gitmiştir bir saat dolanır park yeri bulamaz. Açar camı "seni bırakıyorum üniversite" der, basar gaza. Oku da adam ol! Laf! Bu arada dergi ile de mahkemelik olur ama hakkını arar. 58 bin dolar tazminat koparır ve "Roger and Me"yi yapar. GM'yi makaraya sardığı film büyük ses getirir. Gelsin ödüller... Paralar... 1994 - 95 arasında NBC için "TV Nation" adlı bir haber programı hazırlar. 2002'de "Bowling for Columbine" adlı belgeseliyle Oskar alan Moore, ödül töreninde "bizler bu savaşa karşıyız! Utanın bay Bush, Utanın!" diye haykırır. Kasıtlı olarak yükseltilen müzik sesine rağmen susmaz, şahinlerin çanına ot tıkar. 2003'te Bush'un Suudi Kralı ve Üsame Bin Ladin'le olan münasebetlerini tırmalar. 11 Eylül'ün perde arkasını araştırır ve büyük puan toplar... Bu kotlu montlu beyzbol şapkalı hırpani herif tehlikeli olmaya başlamıştır, rejimin derin isimleri adamlarına "dikkatli olun çocuklar, Moore duymasın" diye fısıldar. Ama hangi taşı kaldırsalar altından Maykıl çıkar. İLLİZYONİST MEDYA Aykırı TV'ci hükümet sözcülerine ve ısmarlama basına inanmaz, işgal altındaki toprakları bizzat görmek için yola çıkar. Batı Şeria ve Gazze'de karşılaştığı dram, Orta Amerika, ve Güneydoğu Asya'dan bin beterdir. Bir zamanlar Yahudilere acıyan yazar, Telaviv'in Müslümanlara karşı beslediği kini bir türlü anlayamaz. Öfke dediğin gelip geçer, öyle duvar saati gibi saklanıp da sonraki nesillere bırakılmaz. Filistinliler temsil edilmeden vergi öder, yargılanmadan tutuklanırlar. Evleri sebepsiz yıkılır, uzaktan kumandalı buldozörler 7/24 çalışırlar. Toprakları çalınır, ağaçları kırılır, çocukları vurulur. Hani dövüşmesinler de n'apsınlar? Maykıl "Eğer her yıl vergilerimizden ayrılan 3 milyar doları İsrail'e veriyorsak bu zulme ortağız" der, "ve gün gelir hesabını sorarlar!" Sonra oturup bir "teklif" hazırlar: Kongre, akan kanı durdurması için İsrail'e 30 gün süre tanıyacak! Gazze ve Batı Şeria bir koridorla birleştirilecek ve Filistin'e devlet olma şansı sunulacak! Uymadı mı? İsrail'e verilen paranın iki katı (ki ben kendi payıma düşene razıyım der) Filistin'e yollanacak. Arafat'ı da silahlı mücadeleye değil sivil itaatsizliğe çağırır. "Sadece grev yapın ve caddelere yatın" der "itfaiye ve köpeklerle saldıracaklar ama kıpırdamayın. Böyle eylemler planla, söz ben de olacam aranızda!" Ve bir inceliğe parmak basar: "Bakın biz ülkemizi kırmızı urbalıları (İngilizleri) avlayarak kazandık ama 225 yıl geçti elimizden silahı bırakamadık. Şiddet şiddeti doğurur, Vietnam'da Kamboçya'da yüz binlerce can yaktık. O coğrafyayı terkettik ama ortalık durulmadı hâlâ..." ADALET.. ACABA? Moore ABD adaletine güvenmez, zira idamların yüzde 60'ı hatalıdır, elektrikli sandalyeye yollanan 5 kişiden üçü (tabii ki ekseri zenci) kim vurduya gider, akıl hastası ve küçük olmaları da dikkate alınmaz. Bush "Çocuk Hakları Sözleşmesine" imza koymayan bir lider olarak ün yapar. Michael Moore, kirli şirket Enron ile Bush irtibatını sıkça kaşır, çevreci projelerden cayılması, Antibalistik Füze Anlaşmasının rafa kaldırılması, kızıştırılan uyuşturucu savaşı gibi konulara cesaretle el atar. ABD gerçekten bir numaradır... Zengin sayısında, askeri harcamalarda, sığır eti tüketiminde, ateşli silahlarda, enerji tüketmede, CO2 yaymada, zehirli atıklarda, bütçe açığında, günlük kalori miktarında (tıkınmada), tecavüz olaylarında, çocuk intiharlarında hep 1 numara. Hollywood'un aykırı yönetmeni MICHAEL MOOREBkz... Aptal Beyaz Adamlar, Ahbap Memleketim Nerede? bky (babıali kültür yayıncılığı)Hollywood'un aykırı yönetmeni MICHAEL MOOREÖLMEK BEDAVA! Gözükara yönetmen, tedavisini Amerika'da yaptıramayan garipleri toplar. Atar bir bota, doooğru Küba'ya... Michael Moore iyi belgeselcidir, "Fahrenayt 9/11" ile seçime hile karıştıranların, "Benim Cici Silahım" ile kan tacirlerinin nasırına basar. Takdir edersiniz ki hepsini aktarmaya kalksak sayfaya sığmaz. Ancak ABD sağlık sisteminin nasıl çöktüğünü anlatan "Sicko" yu atlayamayacağım ama... ABD'yi rüyalar ülkesi sanan öyle çok ki, bu bahsi açmasam içimde kalacak... Efendim, zikrolunan film kaza geçiren bir işsizin dikiş iğnesi ile bacağını diktiğini gösteren bir sahne ile başlar ki gerçekten "ıhhhggg" dedirtir insana. Amerika'da sağlık sigortası olmayan adamdan sayılmaz ve onlardan on milyonlarcası dolanır ortalıkta... Ardından iki parmağını hızara kaptıran bir marangoz girer ekrana. Hekimler orta parmak için 60 bin, yüzük parmağı için de 15 bin dolar isterler. Borç harç onbeşi bulur, yüzük parmağını diker, orta parmağı kaldırıp çöpe atarlar. YATTI BALIK, YAN GOING Sağlık sigortası olanların durumu da pek parlak sayılmaz. Laura Burnham, trafik kazası geçirmiştir. Sigorta şirketi ambulans ücreti hususunda çamura yatar. Niye? Onaylanması lazımmış da filan. Yani kızcağız yaralı ve baygınken evrak kovalamalıymış, işe bak! Daug Noe sağır doğan kızı Annette'ya işitme cihazı taktırmalıdır. Sigorta şirketi CIGNA sadece bir kulak için "he" der, öbürüne yokuş yapar. Becky Makle Amerika'nın en büyük sigorta şirketlerinden birinde çalışır. Tek işi vardır hastaları şirket merkezinden uzak tutmak. Yalan, yalan, yalan... Kızcağızın dengesi bozulmuştur, "kendimden iğreniyorum" deyip ağlamaya başlar. Maria tatildeyken hastalanır, "Blue Shield"den habersiz MR çektirir. Japonya'daki doktorlar beyin tümörü olduğunu söyleseler de sigortacılar inanmaz. Michael Moore doktoru bulur ve sorar: "Bu bir MR talebi reddi. Bu da, beyin cerrahına çıkılmasına mani olan evrak. Altlarında imzanız var." "Var, n'olcak!" Adam pişkindir, bize bişey olmaz havalarında... BAL TUTAN, PARMAK YALAR ABD'de en iyi bir tıp direktörü şirketini para harcamaktan kurtarandır. "Humana" için çalışan Dr. Linda Peeno açık konuşur: "Dosyalara bakar ve reddetmenin yollarını ararız. Atlatılan hastalar hanemize yazılır, prim alırız karşılığında." Tarsha Harris ameliyat olmuştur. Sigorta Firması "Blue Cross"un tabipleri operasyonu onaylasalar da bir yandan arar, tarar hastanın geçmişte mantar kremi kullandığını bulurlar. Diyeceksiniz ne var bunda? "Vay sen misin mantarını saklayan!" Poliçesini iptal eder, masrafı söke söke alırlar. Bazı hastaneler yaşlı ve kimsesiz hastaları bir başka hastanenin bahçesine bırakıp kaçar. Zavallılar ayazda titreşir, aç ve açıkta kalırlar. Halbuki Sağlık Sigortası sektörünün 800 milyar dolarlık bir hacmi vardır, hani yarısı hastalara harcansa... Hükümetler (1971 Nixon'dan beri) çarka çanak tutar, "bak kominizm gelir ha" der, halkı korkuturlar. Michael, Kanada, İngiltere ve Fransa'yı da gezer halka bedava hizmet sunan devlet hastanelerini inceler, şaşkınlığını saklayamaz. Ve müthiş final... Tedavisini Amerika'da yaptıramayan garipleri (ki aralarında ikiz kulelerde çalışan gönüllüler ve kahraman itfaiyeciler de vardır) toplar. Atar bir bota, doooğru Küba'ya... İlkel ve fukara ülkeye, şeytanlar adasına! Tıbbi seviye nerelerdeymiş, hasta nasıl ağırlanırmış gösterir onlara...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.