Kuş, kuşluk vakti çekilir

A -
A +

Hatırlar mısın bilmem on sene evvel Kuyumcukent'in bulunduğu alan göldü. Etrafı sazlıktı, cıvıltıdan geçilmezdi o yıllarda.  Balıklar, kurbağalar kadroluydu zaten, yeşil başlı ördekler de gelirdi ayrıca.
Sözüne samimi yakınmalarla başlayan Ali Şeker ağabeyimiz bir kuş fotoğrafçısı. Asıl işi fuarcılık ama doğaya olan tutkusunu yenememiş, araba fi-yatına objektifler almış düşmüş yollara.
Hiç unutmam bir gün diye devam ediyor:
Gençtik toyduk daha. Ava gittik bir arkadaş tavşana nişanladı ama nerden indiğini göremediğimiz bir puhu kapıp kanatlandı bir anda. O da tavşanı kaybetmenin hırsıyla çaktı puhuya.
Koştuk puhucuk çırpınıyor, nasıl da güzel bir hayvan, hayran olursunuz inan. Sordum bunu niye vurdun şimdi?
-Tavşanımı aldı ama.
-O tavşan nerden senin oluyor? Üzerinde adın mı yazıyor?
Bir kapıştık sorma. Ayırdılar. Bana "sen küçüksün yapma" diyorlar, ona "sen büyüksün muhatap olma!"
İşte o gün tüfeği bıraktım, sarıldım kameraya.
İstanbul'da eline makine alan bir martı fotoğrafı çeker mutlaka. Martı deyip geçmeyin, 19 ayrı türü var. Gümüş martı ve karabaşlı evin danasıdır, heyecanlandırmaz. Ama bir Kuzey Gümüş, Kutup martısı ya da büyük kara sırtlı nadiren düşer, hani kırk yılın başı yolunu şaşıracak da...
Evet, İstanbul çok yapılaştı lakin dikkatli bakarsanız hayat devam ediyor hâlâ. Oturun bir yeşillikte çekirdek çitleyin baştankara ve benzeri ötücüler dalacaktır bıraktığınız kabuklara.
Azıcık çayır çimen çiğneyin bir gelengi (yer sincabı) çıkacaktır karşınıza.
Sanayi ve evler her geçen gün sıkıştırsa da hayvancıklar baskıya direniyor. Bazen sahi bu kadar beton lazım mıydı diyorum. Bina, bina, bina, kazık çakıyoruz dünyaya.
Beylikdüzü gibi bir semtte üç değişik tür yılan çektim, ararsan kirpi de var, gelincik de, tilki ve tosbağa da. Sinmiş saklanıyorlar, sağım solum sobe, görünmüyorlar ortalıkta.
Biz hep menkıbe anlatıyoruz. Yok ecdat kış günlerinde dağdaki aç kurtlara et bırakırmış da... Eee sen de bırak kardeşim, altında araba. Torunu değil misin yakışır sana. Camın önüne biraz yem biraz kırıntı koymak çok mu zor? Hesap günü gücüm buna yetti dersin hiç olmazsa.
Eskiden kuşlar kendi kendilerine beslenebiliyorlardı lakin alanlarını ellerinden aldık. Ne çam, çim bıraktık, ne dere, ne de mera.
Bakıyorsun hanım kızımız ağzından sakızı çıkarıp savuruyor. Yapma diyorsun dikleniyor.
-Ne var yani bunda?
-İyi de ablacım, kuş onu gıda sanıp dalacak, gagası birbirine yapışacak. Nasıl yakalayıp temizleyeceksin bir daha?
Bazıları yavru kedi köpek alıyor, büyüyünce atı-yorlar sokağa. Yazık değil mi hayvana. Ya bakan birine ver, ya da hiç alma!
Bir ara satmak için yeşil papağan getirmişler, satamamışlar sonra salmışlar doğaya. Bu papağanlar çevre ağaçlara yerleşmiş, üstelik üreme başarısı  göstermişler zamanla. Oh ne âlâ ne âlâ...
Öyle değil işte, yerlilerin alanını istila ediyorlar. Artık bizimkiler barınamaz o ağaçta. İsrail sazanı ona keza. Sularımıza yayıldılar, yerli türlerin dibini kazıdılar âdeta.
  KUMRULAR SUMRULAR 
Mimar Sinan Köprüsünde duruyoruz. Ali Abimiz göl içinde antik bir köprü ayağını gösteriyor. Deniz kırlangıçları (sumrular) yuvalanmışlar. Erkekler balık avlayıp getiriyor, annelerin ağzına bırakıyorlar. Sevinç çığlıkları yankılanıyor ortalıkta.
-Geçtiğimiz yıllarda ne oldu biliyor musun? Festival de havai fişekler atılmış, ürküp dağılmışlar.
-Peki yavrular?
-Ne yazık ki telef oldular. Arkadaşımız Fikocan (Fikret Baba) belediyeye gidip anlatmış. Onlar da üzülmüşler ama meğer ki geçmiş ola.
Büyükçekmece baraj kapaklarına kışın güzel ördekler gelir, kaşıkgagalar,  sütlabi, çamurcunlar. Hatta flamingolar. ak pelikan, tepeli pelikan, kaşıkçılar...
Bazı kuşlar yaylada mutludur, kimi ormanda, kimi sulakta. Rızkın kefili Allah (Celle Celalüh) hiçbirinin yedeği stoku yok, bu gün yiyorlar, yarın bir daha...
İnsanoğlu ise hep endişeli yok tapu para, yok maaş sigorta...
Onlar mütevekkil, üç beş tahılla akşama kadar uçuşuyorlar. Saniyede kim bilir kaç kanat çırpıyorlar, bu ne enerji ya? Göçmen kuşlar farklıdır, onlar yükselen havaları kullanır, kendilerini yormazlar. Hoş, kuşlar da kuş gibi hafiftir hani. En babasını tart, gelsin iki okka.
Toylar hariç tabii, "uçan kuzu" diyebiliriz onlara. Zaten ne geliyorsa bundan geliyor başına.   
 DAMATLAR DONANINCA
Kuşların çoğu ilkbaharda renk değiştirir düğün kostümlerini kuşanırlar. Bu alemde beğenen dişidir, bu yüzden erkekler kılıktan kılığa girer, şirinlik yaparlar. 
 Mesela normal zamanda dönüp bakmadığınız kara boyunlu batağanlar bile bir güzelleşir,  bir güzelleşir, tanıyamazsınız asla.  O renkler, o edalar...
Kimileri dişiyi öterek cezbetmeye çalışır, kimi kabarır, zıplar. Hele bahrilerin seyrine doyum olmaz. Renkleri de tatlanır, daha bir canlanırlar.
Millet kara karga der aşağılar, sevdiğim hayvandır oysa. Angut'a da hakaret ediyorlar. Bence dünyanın en güzel kuşlarından.  Bir bakarsın kahverengi, bir bakarsın turuncu olurlar. İridirler de kazımsı ördek diyorlar ona. Tek eşli ve öyle sadık ki, eşi öldü mü tek yaşar.
Diyelim bir angut ailesi gördünüz. Baba anneden ters tarafa gider, bağırır çağırır ilginizi çekmeye çabalar. Olmadı karşınıza dikilir kanat çırpar, sizi oradan kaldırır peşine takar. Bu esnada anne minikleri almış, sessizce sokmuştur sazlığa.
Hiçbir siyah kuş siyah değildir, karabatak bile kara değil bakırımsı hakidir aslında. Ekin kargasına kara derler,  yakından bak tatlı bir morluk hakimdir tonlara. 
Eskiden bıldırcın avlayanla dalga geçilirdi. "Parmak kadar kuş oolum, nossun ondan?" Hele köylü kekliğe asla fişek sıkmaz. Şimdi vurmaya özendiren TV kanalları var, tesirinde kalıyorlar.
Bak şu kıyıdaki söğütleri kesmişler, dursa ne zararı vardı sana? Yuva oluyordu bir sürü balıkçıla. Yok kurudu da ondan. Bırak kuru kalsın o zaman.
Bahşeyiş köyüne leylek yuvaları yaptık, ailecek takırdamıyorlar mı emeklerimize değiyor. Her gün bir şey öğreniyoruz, şu diken albino imiş mesela.  Şu sarı çiçekler bir cins kantaron, iyi geliyormuş yaralara. Hasılı bakan görüyor, bakamayan geçip gidiyor.
ŞUURLU AVCIDAN KORKMA
Artık kimsenin ete ihtiyacı yok. Avcılar kahvenin önünde vurduklarını yaymak ister. Vay be dedirtecek eşe dosta. N'apacaksın onca kuşu, ete kıran girmedi ya.
Hakiki avcı doğayı korur ama avcı kılığındaki katiller dibini kurutu-yor. Çamurcun vurdum diyor bakıyorsun sütlabi dişisi çıkıyor, insanın içi yanıyor. Bak şu selvilerin dalları arasında kulaklı orman baykuşları var.  Kukumavın iki misli, nadide hayvanlar. Dilerim birileri sataşmaz onlara.
Geçen bir balıkçıl çekmek için yatmıştım örtü altına. Baktım cup cup taşlar düşüyor. Hayvan balığını da düşürdü, kaçtı gitti telaşla. Kalktım bir otobüs öğrenci taş atıyor, başlarında ki de "yuh size, koca kuşu  vuramadınız" diyor. Bu adam ne verebilir ki çocuklara?
Kuşu, çiçeği sevmeyen insanı sever mi? Zor vaka!
YÜZ YANLIŞ BİR DOĞRUYU...
Manyas, kuş cennetini katlettiler, hem ağaçları kestiler, hem kimyasalları saldılar suya.
Bakın şu görgüsüzlüğe ki arı kuşu yuvalarını yılan deliği sanıp tıkıyorlar.
Adam fareye zehir atıyor güya, yılan fareyi yiyip ölüyor, kartal yılanı yiyip ölüyor. Zirai ilaçlar alayını telef ediyor.
Avrupalı hemen ilaca sarılmıyor, böceği kurbağaya yediriyor, kurbağayı balıkçıla...
Ses dinlemek için saka ve florya kafeslemek de hoş gelmiyor bana. Evde keklik beslemeye de karşıyım. Bak kanaryaya bir şey diyemem, salsan yaşayamaz zira.
İstanbul müstesna bir yer, farklı coğrafyalarda görebileceğiniz türler karşınıza çıkabiliyor. Yazın Sarıyer keskin virajdan, kışın Çamlıca ve Toygar tepeden göçmen kuşların seyrine  doyum olmuyor. 
Riva çok çok önemli bir yer, koca Kara-deniz'i kanat çırparak geçen göçmen kuşlar kendilerini burada  karaya atıyor. Bir zaman sonra soluklanacak alan bulamayacaklar o başka.
Nedense, ormanı gelir kapısı olarak görü-yoruz, ne kadar tomruk, o kadar para. Avuç içi kadar yer bulsak çam dikiyor, bilek kadar su görsek baraj yapıyoruz. Hep birlikte canına okuyoruz, sonumuz hayrola.
Orman içinde boşluklar da olmalı, şehirler de sıkıştırılmamalı, alan bırakılmalı hayvancıklara.
Kimsenin bir şey bildiği yok.
Bilmediklerini de bilmiyorlar. Sormadıklarına bakılırsa.




UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.