Padişah önde olunca...

A -
A +

2. Mustafa, Hâcei Sultani Vani Mehmed Efendi ile Şeyhülislam Erzurumlu Feyzullah Efendi'nin talebesidir. Aynen 4. Murad gibi gayyur (gayretli) bir sultandır. Babası 4. Mehmed ile Sefer-i humâyunlara katılır ve Fazıl Ahmed ve Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın yanında pişer, tecrübe kazanır. Tahta geçtiğinde çok gençtir ama dedelerinden hiçbirinin yapmadığını yapar; padişahlığının üçüncü gününde bir hattı hümayûn yayınlar. Yani diyeceksiniz, yani "bir nevi siyasi program" sunar. Bu program devletin dostlarını sevindirir, düşmanlarını kara kara düşündürmeye başlar. Zira açık açık öze dönüş ve cihad kokar. Para neme gerek! O günlerde Osmanlı Avrupa'da eskisi kadar güçlü değildir bu yüzden özellikle Alman ve Avusturyalılar topraklarımıza sızar, ümmeti Muhammede tacizde bulunurlar. Hal böyle olunca 2. Mustafa, Fatih ve Yavuz gibi ordusu ile bizzat sefere çıkmayı çok arzular. Ancak Osmanlı eski Osmanlı değildir devlet adamları gelir gider Sefer-i hümayunun çok masraflı olacağından dem vururlar. Sonra Allah korusun bir kazâ vukuunda "padişah yenildi" sözünün getireceği gaileleri hatırlatırlar. Ki bir bakıma yerden göğe haklıdırlar. Mustafa Han önce "masraf" bahanesini siler atar. "Bize ağırlık ve hazine ne içün lâzım. İcabında kuru ekmek yer vücudumuzu din-ü devlet uğruna bezlederiz. Hıdmet'i İbâdullah (Allah kullarına hizmet) tamamlanmadıkça, seferden kaçmayız" der ve 9 tuğu (Sefer-i hümayun işaretidir) ordugâha çakar. Mustafa Han eli kılıç tutan bir cengaverdir, çocukluğunda gençliğinde kışla havasını teneffüs ettiğinden olacak, seferden korkmaz. İyi ata biner, her silahı kullanır ve cengi satır satır okuyup yerinde kararlar alır. Dahası sık sık tebdili kıyafetle sokağa çıkar, asker arasına karışıp havayı koklar. Hatta bir keresinde el bahçesine dalıp vişne çalan cebeci askerini yakalar ve derhal kadıya yollar... Ordu 1695 yılında yollara düşer ve elden çıkan kaleler birer birer üç hilali asarlar. Ancak iş beş on kaleyle kalmaz, bu mecra bir "ölüm kalım savaşına" doğru akar. Alman imparatoru bizzat başkomutanını görevlendirerek Türkleri durdurmayı arzular ki Mareşal Veterani yenilgi nedir tanımaz. 20 Eylül günü Temeşvar'ı aşar ve Lugoş kalesine doğru sokulurlar. İşte Veterani onları burada karşılar. Bu nasıl ses? Mustafa Han tabur imamlarına zaferi müjdeleyen ayetler okutur ve kendisi kılıç elde öne çıkar. Osmanlı ordusunun dev köslerini filler taşır ve güm güm sesleri kâfirlerin bütün ümmidini yıkar. Veterani, Lugoş kalesi komutanına "ben bunca yıldır savaş ederim böyle bir ses duymadım. İçime bir ürperti girdi, korkarım kötü şeyler olacak" der ve bir mânâda mağlubiyeti kabullendiğini açıklar. Muharebe ancak üç saat sürer, Almanlar ricata mecbur kalırlar. İşte bunu bekleyen Kırım Hanı Hacı Selim Giray arkalarından çevirir ve (komutan Veterani de dahil olmak üzere) alayını kırar. Osmanlı Avrupa'da derin bir nefes alır, Sultan Mustafa sefer-i hümayun fikrinde haklı çıkar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.