Ringlerin siyah yıldızı Cassius Clay

A -
A +

Haziran 1942... Kentucky Louisville... O yıllarda Amerika'da hayat zor ama zenciler için daha zordur. Bayan Odessa üç beş dolar kazanabilmek için hamile hamile çalışır, el evlerine temizliğe koşar. Evet güçlü kuvvetli bir kadındır ve gebeliği umursamaz. Doğrusu doğumu kolay olur, zira bebeği ufacıktır, hani, leblebi külahına girecek kadar... Babası bu parmak çocuğa "Cassius Marcellus" gibi tumturaklı bir imparator adı koyar. Belki de yaşayacağına inanmaz, "kendi giderse de" der, "adı kalır yadigar..." Misis Odessa yanıbaşına konan çocuğun incecik kollarına, kürdanı andıran parmaklarına ve sevimli yüzüne bakar, bakar ve onu ihmal ettiğine çok yanar. Belki bu yüzden kendini besiye alır ve bebeğini dolu dolu emzirmeye başlar. Çocuk şaşılacak bir şekilde kendini toplar, "deliyle sabinin gücü elinde olur" derler ya, tuttuğunu koparır, hatta 6 aylıkken vurduğu bir yumrukla annesinin dişini kırar. Cassius ne yerinde durur, ne ele avuca sığar. Annesi bebek arabasıyla dolaştırırken mutlaka ayağa kalkar, sağa sola pençe atar. İki yaşındayken kaşığı eline alır, bir başına giyinmeye çabalar. Parmaklarının ucuna basarak koşar ve kapıyı açık buldu mu evden kaçar. Evet akşamları erkenden yatar ama sabahın beşinde kalkar, ev halkı uyanınca onu dolap tepelerinde bulurlar. Cassius'un gözü karadır, kendinden iri ve büyük çocuklara bile posta koyar, yediği dayaklar boyunu aşar. Aradan yıllar geçer... Cassius'un dedesi benzeri az yetişen bir beyzbolcudur. Bütün ünlü şampiyonlar onunla antrenmen yapabilmek için can atarlar ama bir kerecik olsun sahaya çıkarmazlar? Niye? Zira o yıllarda zenci oynatan bir takım taraftarını kaybeder ve boş tribünlere oynar. Garibim spor tarihine ad yazdıracak bir kabiliyet olmasına rağmen tahtaları çürümüş bir arabayla çöp toplar. Yeni dünyada doları olmayanı adamdan saymazlar. Baba Clay, çantasına boyalarını fırçalarını atar sokak sokak dolanıp tabelacılık yapar. Adamcağız bir gün oğlunun bisikletli çocuklara hayran hayran baktığını görünce dayanamaz, cebindeki bütün dolarları verip ona kırmızı bir bisiklet alır, gece Cassius'un odasına bırakıp hoşça bir sürpriz yapar. Garibim hayatında hiç bu kadar sevinmemiştir, bu meşin seleli, çubuk frenli alete (hiç unutamaz Schwinn markadır) aşık olur, eline bir bez alır saatlerce silip ayna gibi parlatır. Bisikletini Harley Davidson gibi kullanır, saçlarını okşayan, gömleğine dolan rüzgarın keyfini çıkarmaya bakar. Arkadaşı John Wills'i arkasına atar, birlikte uzak semtleri dolanırlar. Hatta bir keresinde panayıra takılır, bedava mısır ve sosis dağıtan palyaçonun önünde çok oyalanırlar. O hengamede bir avuç mısır ya kapar ya kapamazlar ancak kalabalıktan sıyrıldıklarında iki çocuğun bisikleti çalıp kaçtıklarını görür ve kahrolurlar. Derhal karakola gider, şikayette bulunurlar. Memur Joe (boks yapan bir zencidir) elini "giden gitti" gibilerinden sallar. "Eğer boks bilseydiniz bisikletinizi çalamazlardı" diye laf sokar, "demek ki sizden korkmadılar." Doğrusu Joe, Cassius'un geniş omuzlarını ve uzun kollarını ilk bakışta farketmiş ve bu şampiyon adayını ringlerle tanıştırabilmek için sözü uzatmıştır. Nitekim onları alıp çalıştığı salona götürür ve hayatlarında yeni bir dönem başlar. Cassius kendini boksa öyle bir kaptırır ki evden idmana koşarak gider, otobüsle yarışmaya kalkar. Henüz 12 yaşındadır ama tecrübeli rakiplerinden bile yumruk almayacak kadar hızlıdır. Kendi kendine bir stil geliştirir ellerini göbek hizasında tutar, vücudunu asla kapatmaz. Ringde adeta dans eder, hasmını ayak oyunlarıyla atlatır ve kolay kolay köşeye sıkışmaz. İcabında üç raund, beş raund dayak yer ama aradığı fırsatı mutlaka yakalar, rakibini yıkar. Onun bu kendine has stili klasik dövüşçülere ters gelir, Clay'a dikiş tutturamazlar. Ha yeri gelmişken söyliyelim clay "bulaşan bir çamur" demektir ve Clay "kıllık, klaylık" yapmaktan kaçmaz. Dövüşürken çenesi durmaz, hasmının sinirlerini bozar. Afrika'da ne mi var? Neyse kahramanımız, kısa bir zaman içinde amatör ligin tozunu atar. Çıktığı 167 maçın 161'ini kazanarak bir rekor kırar. 18 yaşındayken katıldığı Roma Olimpiyatları'nda Polonyalı Pietrzkowsky'i dağıtarak altın madalyayı alır ve profesyonel lige demir atar. İlk maçından 2 bin dolar kazanır ve bununla kendine elden düşme (pembe renkli) bir Cadillac alır. Yorgun babasını, vefakâr anasını arabasına atar, ışıklı caddeleri turlar. Evet, rüyaları hakikat olmuştur, ünse ün, ünvansa ünvan... Hayatından memnundur, hatta "Amerika'da yaşamaktan mutlu musun" diye soran gazeteciye "Elbette... Afrika'da ne var ki? Yılanlar, çıyanlar ve yalınayaklı çocuklar..." diyecek kadar. Ona kulak misafiri olan bir Nijeryalı çok bozulur. Clay'a dönüp "Yaa öyle mi" der, "halbuki kardeş olduğumuzu sanıyordum." Şampiyonumuz, Nijeryalı gencin titreyen dudaklarına ve dolan gözlerine bakakalır. İlk kez bir yere ait olduğunu hisseder ve ilk kez kendini yargılar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.