SIDDIKLIK KOLAY MI?

A -
A +
SIDDIKLIK KOLAY MI? Hazret-i Ebu Bekr'in Bekr adlı bir oğlu var mı? Yok! İyi ama Ebu Bekr, Bekr'in babası demek değil mi? Lügatte "Bekr" hayırda beklemeyen, öne geçen manasına geliyor. Yağmurun ilk damlası, devenin ilk yavrusu, sabahın ilk ışığı, baharın ilk işaretleri, ilk tomurcuk, ilk çiçek, ilk meyve... İlk... İlk... İlk... Eğer, Bekr bereket ve müjde ise, Ebu Bekr bütün bunların babası işte... Aynen annesi Selma bint-i Sahr'a "Ümmü'l Hayr" (iyiliklerin annesi) denildiği gibi... OĞLUM OLURSA Mekke eşrafından Osman bin Amr ile Ümmul Hayr'ın, Fuheyre ve Kureybe adlı iki kızları vardır ama bir de erkek evlad arzularlar. Hatta Ümmul Hayr bir oğlum olursa onu Beyt-i Haram'ın Rabbine adayacağım der ve bu yüzden adını "Abdulkabe" (Kâbe'nin hizmetçisi) koyar. Hazret-i Ebu Bekr'i Mekke'de daha ziyade "asil ve değerli" manasına gelen "Atik" lâkabıyla tanırlar. Bazıları onu eski elbiseler giydiği için "Zülhilal", bazıları da şefkatli ve rikkatli olduğu için "Evvâh" adıyla anar. Doğrusu şehirde pek itibarlıdır, düşünün henüz 18 yaşında iken hılf-ul fudûl anlaşmasına çağırırlar. Orada soylu bir genç daha vardır. Gül yüzlü bir yetim, adı da kendi de "Emin!" İşte Efendimizle (Sallallahü aleyhi ve sellem) olan muhabbetleri taaa o yıllara uzanır, hatta daha uzaklara... Yedinci dedesi "Mürre" Resul-i Ekrem'in de dedesi olur zira, akrabadırlar bir bakıma... HÂZÂ LİDER Mekke sarp, Mekke sıcak, Mekke çorak... Tarım ne mümkün tek çare var, almak satmak! Burası Yemen, Habeş, Şam yolları üzerinde en canlı pazar... Arı kovanını andıran panayırlar, renkli renkli tezgâhlar... Hazret-i Ebu Bekr becerikli bir gençtir, daha yaşı yirmiye varmadan kervan kurar. Kervan deyip geçmeyin silahşörlerden devecilerderden müteşekkil küçük bir ordudur bu ve her kafadan ayrı ses çıkar. Çöl çok bilinmeyenli denklem, kum fırtınaları, yırtıcı hayvanlar... Yıpratıcı menziller, acımasız haydutlar... Sıkışık anlarda herkes döner yüzünüze bakar. Tereddüt etmeyeceksiniz, emredeceksiniz. Gecikmeden, derhal! Ticaret de daha az riskli değildir hani, bilmem kaç bin dirhem değerindeki mal iki dudağınızın arasına bakar. Bir kelime ile servet sahibi de olabilirsiniz, elinizdeki avucunuzdaki de uçar. Hazret-i Ebu Bekr'in kısa sürede büyük ün ve mal edindiğini düşünürseniz fevkalade bir lider olmalıdır. Evet kararları isabetlidir ama en isabetli kararını İslam'ı seçmekle verir. Zaten kendini bildi bileli putlara tapmaz, içki kullanmaz. Küçükken bir kere puthaneye götürüldüğünü hatırlar, yerden bir taş alıp sanemin suratına çarpar, onu apar topar dışarı çıkarırlar. Hazret-i Ebu Bekr'e bütün Mekke güvenir, nizalarda hakem yaparlar. Arabulmayı sever, icabında diyeti cebinden öder, davaları tatlıya bağlar. Bilhassa nesep ilminde derindir, nice saçını sakalını ağartmışlar gelir akıl sorarlar. Efendimiz'den sadece iki yaş küçüktür ama akran gibi davranmaz, tarifsiz saygı duyar. KERVANLA ÇEYİZ Resûlullah "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" Hadîce-i Kübrâ'ya "radıyallahü teâlâ anhâ" talip olduklarında az da olsa bir çeyiz vermeyi arzular. Hadice validemizin öyle bir talebi yoktur ama dedikoducular boş durmazlar. İyi de elde yoktur, avuçta yok. Mübarek gönüllerini bir hüzündür sarar. Akıllarına vefakar arkadaşı Ebû Bekr gelir. Evet ona gitmeli ve bir miktar borç almalıdırlar. Sıddîk dostu Sultân-ı kâinâtı izzet ve ikramla karşılar niye mahzun olduklarını sorar. Anlatırlar... Hazret-i Ebû Bekr "Anam babam sana feda olsun yâ Muhammed" der, "üzüldüğün şeye bak. Biraz evvel müjde getirdiler, Şâm kervanım şehre giriyor" Düşünebiliyor musunuz yetmiş develik konvoyu atlaslarla ipeklilerle donatır, sokak sokak dolaştırıp Hazret-i Hadice'nin kapısına bırakırlar. Böyle bir çeyiz ne görülmüş ne işitilmiştir, kem gözlüler suspus olurlar. AMENNA Yorucu bir sefer sonrası, Yemen'den henüz gelmiş yükleri indiriyorlar. Ebu Cehil, Ukbe bin Muayt, Şeybe bin Re-bia gibi Mekke önderleri gelir kapısına dayanırlar. Hani hesap sorarcasına. - Duydun mu senin ki peygamber olduğunu iddia ediyor! - Anlayamadım, kim? - Kim olacak, Ebu Talib'in yetimi! Bak sırf sen incinmeyesin diye sıkıştırmadık, söyle bu sevdadan vazgeçsin! Git konuş onunla! Ebu Bekr "onlar dediği için" değil "hasretle beklediği için" gider. Rahip Bahira'nın, Yemliha'nın, Varaka bin Nevfel'in, Zeyd bin Amr'ın, Kuss bin Saide müjdelediği vakit gelmiş midir acaba? Aslında o günlerde ve o bölgede hatem-ül enbiya (son peygamber) beklenmektedir. Bu makama en yakışan isim şüphesiz Muhammed-ül emindir. Asildir, sevimlidir, zariftir, fukarayı gözetir. Hem ona herkes güvenir, yalan söylemediğini cümle alem bilir. Hazreti Ebu Bekr soluk soluğa Efendimize koşar ve "Ya Ebulkasım" diye sorar "duyduklarım doğru mu, söyle bana?" Server-i kainat onu iknaya çalışmaz, tek cümle ile "vahdehü la şerike leh" bir ve şeriki olmayan Allah'a (Celle celalüh) çağırırlar. Hulus-u kalp ile "amenna ve saddakna" der. Ne bir şaşkınlık ne de duraklama. Gözlerinde kararlılık vardır, yüzü aydınlanmış, gönlü genişlemiştir gök kadar. MALIYLA CANIYLA Ondan evvel sadece bir kadın (Hazret-i Hatice) ve bir çocuk (Hazret-i Ali) iman etmiştir. Resulullah Efendimiz bu şahadete nasıl sevinir anlatılamaz. Hazret-i Ebu Bekr işini gücünü bırakır, Fahr-i âlemin peşisıra koşar. Tebliğ... Tebliğ... Tebliğ... Kutlu müjdeyi eşe dosta ulaştırmaya çabalar. Nitekim Osman bin Affan, Abdurrahman bin Avf, Sa'd bin ebi Vakkas, Zubeyr bin Avvam ve Talha bin Ubeydullah'ın onun vesilesiyle Müslüman olurlar (Radıyallahu anhüm). Fatıma bint-i Hattab ve Kızı Esma da katılırlar halkaya (radıyallahu anhüma)... Hazret-i Ebu Bekr sadece eşrafla, değil kölelerle de ilgilenir ki bunlardan biri Habeşli Bilal'dir mesela. Bilal'in (Radıyallahu anh) sahibi Ümeyye bin Halef azılı bir müşriktir. Garibe çok eziyet eder, döver, söver, kızgın kuma yatırır, göğsüne kayalar koyar. Kırbaçı bırakıp değneği alır, vurur vurur vurur... Ta ki yorulasıya kadar. Köle kendinin değil midir, kim karışabilir ki ona? Bilal-i Habeşi'yi kurtarabilmenin tek yolu vardır: "Satın almak." İşte Hazreti-i Ebu Bekr de onu yapar. Görünüşte hiç de kârlı bir alışveriş değildir bu, karşılığında Âmir gibi becerikli bir köle verir, ki Âmir'in anlamadığı iş yoktur, hayli zengindir. Hesapsız davarının yanı sıra on bin altını nakit çıkarabilir. Hazret-i Ebubekr Amir'in üstüne kıymetli bir bürde (hırka) ve on ukiye (1kg 280 gr) altın sayar. Pazarlık biter bitmez elini Bilal'in omzuna koyar, "serbestsin" diye fısıldar. Hazreti Ebu Bekr Müslüman olan köleleri zalim sahiplerinden kurtarmak için büyük paralar harcar, istisnasız hepsine hürriyetlerini bağışlar. 40 bin altınlık servetini bu uğurda eritir ki hakkında vahiy gelir. (Leyl suresi ayet 17 ve 18) O SÖYLÜYORSA Kutlu miracın ardından müşrikler Efendimizi alaya alırlar. Ebu Bekr'e de gelir, güya akıl sorarlar. - Buradan Kudüs ne kadar sürer? - En azından bir ay. - Peki daha evvel? - Mümkün değil. - Tecrübene güveniyoruz. Peki birisi bu gece Beyt-ül Makdis'e gittiğini, göklere yükseldiğini, cenneti cehennemi gördüğünü söylese? - Kim söylüyor? - Abdullah'ın yetimi! - O söylüyorsa doğrudur! Ve hemen Efendimizin yanına koşar, inkarcılara aldırmadan haykırır. "Miracın mübarek olsun ya Resulallah!" Sadakat bu işte. Sıddiyklık kolay değil! VURAN VURANA Efendimiz tebliğ için her fırsatı değerlendirir, bilhassa Ukaz, Mecenne, Zülmecaz panayırlarını kaçırmazlar. Arabistan'ın dört bir yanından değişik insanlar gelmektedir zira. Yanında elbette vefakar Ebu Bekr! Tasdikçi, muhafız, yoldaş! Müşrikler gölge gibi peşlerine takılırlar. Onlarla konuşanları kenara çeker, korkuturlar. Mekke'nin nüfusu üç dört bin civarında olmalıdır, Müslümanlar ise parmakla sayılırlar. Yüze karşı birdirler belki, ancak güç dengesine aldırmazlar. Hazret-i Ebu Bekr Kabe-i muazzama yanında yaptığı tebliğ çalışmalarından birinde müşriklerin saldırısına uğrar. Bir anda tekme tokat sağanağına tutulur. Ama nasıl, vuran vurana. Teymeoğulları (kabilesi) araya girer de, zorbaların elinden alırlar. Evine götürüldüğünde baygındır, akşama kadar ayılamaz. Gömleği kanlı, karnı aç, benzi solgundur ama o gözünü açar açmaz Resulullahı sorar. Ve bir ayet daha iner. Ankebut suresi 29/3 Burada bir parantez açmakta yarar var, Hazret-i Ebu Bekr hakkında ileri geri konuşanlar Kuran-ı kerimle karşı karşıya geldiklerinin farkındalar mı acaba? Eğer Ayetlere de inanmıyorlarsa... Maazallah! O gün o şiir o şair... Bilirsiniz şiirin de nesrin de nabzı Mekke'de atar. Arabistan'ın en ünlü edipleri mükerrem beldede kürsüye çıkarlar. Ilık §bir Medine gecesi... Efendimiz "içinizde Kuss bin Saide'yi dinleyen var mı" diye sorar. Şüphesiz vardır ama geçen onca yıldan sonra kim hatırlar? Ses çıkmayınca Hazret-i Ebu Bekr ayağa kalkar. "O gün dün gibi aklımda ya Resulullah. Ukaz panayırındaydık, Kuss boz bir devenin üzerindeydi "Ey insanlar" diyordu "dinleyin ve hıfz edin! Nereye baksanız hikmet... Gök, kubbe kubbe, yeryüzü döşek.. Gece siyah örtüsüne bürünüyor, yıldızlar derinlerde yüzüyor. Doğan büyüyor, yaşayan ölüyor. Peki ölenler niye dönmüyor? Yerlerinden çok mu memnunlar? Yoksa uyuya mı kaldılar? Elbette "müddet" tamam olacak, defterlerimiz önümüze konacak. Şüphesiz, o gün gelmeden hesabını yapan kazanacak. Yemin ederim ki Allah indinde bir "din" var Ve Allah'ın Resulü pek yakında aramızda olacak Kim bilir, belki de şu an gölgesi üstümüze düşüyor, Şurası aşikar, gelişine ramak kaldı... Ramak! (Şiirin tercümesi bu kadar olur, o muhteşem beyitlerin aslı şüphesiz gönül titretir, kulak okşar.) UBEY'İN DEVELERİ Ateşperest Sasaniler, Hıristiyan Bizansı yenince Müşrikler pek sevinirler, içleri adeta yağ bağlar. Acemleri yere göğe sığdıramaz, övgü yağdırırlar. Şu kine bakın, sırf ehli kitap diye Bizans'a diş gıcırdatırlar. Bu arada Rum Sure-i celilesi nazil olur. Hazret-i Ebu Bekr "göreceksiniz bak" der "birkaç yıl içinde Sasaniler mağlup olacaklar!" Ubey bin Halef bıyık altından güler "olur mu öyle şey" der, "var mısın bahse?" Zerre kadar şüphesi yoktur ki kaçsın. "Kabul" der, üç sene müddetle ve on devesine. Evet bahis yasaklayan emirler gelmemiştir henüz ama yine de yanlış bir iş yapmaktan korkar, Efendimize sorar. Serveri kainat "Sen hem süreyi, hem develeri arttır" buyururlar "çünkü ayet üçten dokuza olan yılları işaret ediyor." Ubey, deve ve süre artırma teklifini memnuniyetle karşılar. Ona göre Bizans değil 9 yılda 90 yılda da toparlanamaz, "tamam" der ve ortaya 100 deve koyar. Aradan dokuz yıl geçer, Rumlar Sasani'leri perişan eder ve net bir zafere imza atarlar. Ubey bin Halef, Uhud'da öldürüldüğü için buna şahit olamaz, ancak Hazreti Ebu Bekr işin peşini bırakmaz. Varislerinden 100 deveyi alır, dağıtır fukaraya... Derdi deve değildir, maksat Kur'an-ı kerimin kıymetini anlasınlar!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.