Taif'in putunu yıkan sahabe Mugire-tebni Şu'be (Radıyallahu anh)

A -
A +
Ey Tâifliler! Bir de Arapların en akıllısıyız diye övünürsünüz, vah size! Lât dediğiniz nedir ki? Altı üstü taş. Görmez, duymaz, yararı da, zararı da dokunmaz. Bakın un ufak edeceğim onu, kıpırdayamayacak! Taif'in putunu yıkan sahabe Mugire-tebni Şu'be (Radıyallahu anh)Hazreti Mugire'nin valilik yaptığı Kufe. Hicri 5... Yer Taif! Yörenin güçlü kabilelerinden Mâlikoğulları Mısır meliki Mukavkıs'a bir heyet çıkarırlar. Sakîflilerden Mugire-tebni Şu'be'yi de yanlarına alırlar. Mugire'nin amcası Urve bin Mes'ûd tecrübeli bir insandır. Malikoğulları'nın nasıl mızıkçı olduklarını bilir, yeğenini engellemeye çabalar. Ancak Mugire görmeye öğrenmeye o kadar meraklıdır ki dayanamaz. Kafile sağ salim İskenderiye'ye varır. Mukavkıs, onları bir kilisede ağırlar. Bir süre dinlenir yorgunluk atar, akabinde saraya çağrılırlar. Kısa bir tanışma faslı... Melik, Taif ve Mâlikoğulları hakkında usulen bir şeyler sorar, dikkatini daha ziyade Hicaz bölgesindeki gelişmelere teksif eder, "Medine'den nasıl geçebildiniz?"der, "Nasıl oldu da sizi saldılar?" - Deniz yolunu tercih ettik, doğrusu çekiniyoruz onlardan! - Şüphesiz sizi de İslamiyet'e davet etmiş olmalılar? - Bizden kimse katılmaz onlara! - Peki ya kendi kavminden? - Uyan da oluyor, uymayan da... Kureyş ile iki defa savaştılar, birinde yendiler, diğeri ortada. ZEKAT NAMAZ - Onun insanlardan ne istediğini söyler misiniz bana? - Bir şey istemiyor. Sadece bir Allah'a inanmaya çağırıyor. Namaz kılın, zekât verin diyor. Günde beş kere saf tutar ibadete dururlar. Nisaba malik olanlar kırkta birini fukaraya ayırırlar... - Başka? - Muhammed hısım ve akrabâyı gözetmeyi, sözünde durmayı emrediyor. Riba, zinâ yasak. İçki içmiyor, hayvanları Allah'ın adıyla kesiyorlar. - Peki, O asil biri midir? - Evet kavminin nesep yönünden en seçkinidir. - Yalan söyler mi? - Asla... Kureyşliler "Emîn" der ona. - Daha ziyade kimler inanıyor? - Gençler! - Daha önceki Peygamberlere de ilk tâbi olan gençlerdi!.. Peki Medîne Yahûdîleri? - Ondan hiç hoşlanmadılar, arkadan vurdular ama yenildiler, dört bir yana dağıldılar. MUHASEBE ISTIRAP Bütün bunlar Mukavkıs'ın bilmediği şeyler değildir aslında... Bu davet Hatib bin Ebi Beltea (radıyallahu anh) tarafından ona da yapılmıştır zamanında... Kavminin tepkisinden korktuğu için kabul etmemiş, bile bile saplanmıştır batıla... Buna rağmen misafirlerine fikrini söylemekten korkmaz "Bilin ki Muhammed Peygamberdir" der, "Onu bizzat Îsâ bin Meryem müjdeliyor!" -Eğer bütün Arabistan da Müslüman olsa biz uymayacağız ona! Mukavkıs bu cüreti sevmez, yüzü ekşir, boşuna mı konuştuk gibilerinden bakar. "Eğer o, Kıptilere ya da Rumlara gelseydi, şüphesiz tabi olurlardı" der o kadar. Mâlikoğulları getirdikleri hediyeleri Mukavkıs'a sunarlar. Melik de misli misli mukabelede bulunur, zengin olurlar bir anda. Arkadaşları kazandıkları malın keyfini sürerlerken Mugîre'yi bir düşüncedir alır. Medine'ye gitmek o Serveri görmek için dayanılmaz bir arzu duyar. İskenderiye'de bulunduğu süre zarfında manastırları aşındırır, rahiplere son peygamberin vasıflarını sorar. MÜJDELENEN NEBİ Ebû Guseym kilisesi reisi dünya kaygılarından sıyrılmış bir ihtiyardır. Kıptîler onun rızâsını, duâsını almak için yarışır, hastalarını okuturlar. Ünlü rahip, Mugire'nin sorusunu büyük bir samimiyetle cevaplar: "Evet, o hatem-ül enbiyadır. Hazret-i İsa'nın haber verdiği Nebidir. İsmi Ahmed'dir. Arap'tır, ümmîdir. Ne uzun, ne de kısadır, ne esmer, ne de çok beyazdır. Gözlerinde hafif bir kırmızılık vardır. Saçını uzatır, kalınca kumaştan libas giyer, yemek seçmez. Kılıcını omzunda taşır ama sataşmayana çekmez. - Başka? - O, selem ağaçlarının yetiştiği yerden çıkar ve hurmalık bir yere hicret eder. Kendisinden önceki nebilerde bulunmayan hasletlerle donanmıştır. Diğerleri yalnız kendi kavimlerine tebliğ yaptığı hâlde, O, bütün insanlara gönderilmiştir! Diğer ümmetler mabetlerde ibadet eder ama onlar yeryüzünü mescit bilirler. Vakit nerede girerse, dönerler kıbleye. Dönüş yoluna geçerler... Aldıkları hediyeler heyettekilerin tavrını değiştirir, fazlaca sevinir, içer sızar taşkınlık yaparlar. Amcasının dedikleri çıkmaktadır, aralarında bir soğukluk başlar. Böyle giderse kılıçlar konuşacaktır ihtimal. İlk vuran Mugire olur ve rotayı Medine'ye çevirir ani bir kararla... Müslümanlar Hendek savaşına hazırlanmaktadır o sıralar. Münevver beldeye girer girmez Ebû Bekir (radıyallahu anh) ile karşılaşırlar. Hazret-i Sıddık'ın muhteşem bir hafızası vardır: "Siz Urve bin Mesud'un yeğeni değil misiniz?" diye sorar, alır onu evine götürür, nezaketle ağırlar. Mugire, "Benim yerim bu temiz ve nurlu insanların yanı olmalı" der ve başından geçenleri anlatır. Resul-i Ekrem de dinlemek ister ve çok memnun kalırlar. EFENDİMİZİN YANINDA Hazret-i Mugire o günden sonra Efendimizden ayrılmaz. Hudeybiye Antlaşmasında Fahr-i alemin yanı başındadır. Kureyşli müşrikler, Benî Sakîf reîsi Urve bin Mesûd'u elçi olarak yollarlar. Ki biliyorsunuz Hazret-i Mugire'nin amcası olur bizzat. Urve, Resulullah ile konuşurken bir ara mübârek sakalını okşar. Bu eski bir Arap âdetidir, samimiyetini gösterir güya. Mugire kılıcının tersiyle amcasının bileğine vurur, "Çek o elini, koparmayayım!" diye fısıldar. Gözleri ateş saçmaktadır adeta... Urve donup kalır. Yeğeni ne kadar değişmiştir böyle. Belli ki Müslümanlar Muhammed uğruna can vermekten kaçmazlar. Nitekim Kureyş ileri gelenlerine "Ben ne Kisralar, ne Kayserler, ne Necaşîler tanıdım" der, "Fakat böyle bir bağlılık görmedim. Gelin beni dinleyin, uğraşmayın onlarla!" Urve bin Mes'ud sözünün eridir, ilerleyen günlerde kendiliğinden gelecek ve hulûsu kalp ile kelimeyi şehadet getirecektir. Dahası kavmini davet için izin ister. Efendimiz Taiflileri iyi tanır, 'Seni öldürmelerinden korkarım!' buyururlar. Taif'in putunu yıkan sahabe Mugire-tebni Şu'be (Radıyallahu anh)SAKİF, TAİF Hazret-i Urve "Beni çok sever, uyandırmaya dahi kıyamazlar" dese de Efendimizin endişeleri yerinde çıkar. Hemşehrileri bu bilge insanı gözlerini kırpmadan şehit eder. Resul-i zişan çok müteessir olur, müminler cenge hazırlanıyorlardır ki haram aylar girer. Sakiflileri korku basar. Öyle ya bütün Arabistan, Müslüman olmuştur. Bu sele daha ne kadar dayanırlar? Sakifliler, Kinane bin Abdiyaleyl başkanlığında bir heyet teşkil eder Medine'ye yollarlar. Hazret-i Mugire onları gelişlerinden tanır ve çok sıcak karşılar. Efendimiz Sakiflileri bizzat Mescid-i Nebiye açılan odalardan birinde ağırlar. Heyet iman ile şereflenip döner ama Taifliler kibirli ve azgındırlar, fuhşu ve faizi bırakmaya yanaşmazlar. Zekatı masraflı, namazı zahmetli bulurlar. Arabistan'ın en verimli bağları onlardadır, şarapsız yapamazlar. Falcılık ayrı hastalıktır sonra... Heyet İslam'ı anlatsa da itibar etmez, ünlü putları Lat'a dönerler inadına... Çok büyük bir puttur bu, apartman gibi kat kat. "Rabbe" der, secdeye kapanırlar. Evet o orada durdukça Taif'de yeni bir devir başlamaz! Nitekim Efendimiz Ebû Süfyân ile Mugîre'yi (radıyallahu anhüm) Lat putunu yıkmaya yollar. Ebû Süfyân çok ihtiyatlı ve pek zekidir. Kendisi Zilherem'de kalır, Mugîre ve ondokuz genci Tâif'e sokar. Hazret-i Mugire akşamdan kabilesiyle (Muattiboğulları) buluşur, tedbirini alır. Sabah çarşının en kalabalık olduğu saatte elinde baltayla Lat'ın kapısını parçalar. Akrabaları silahlanmış köşe başlarını tutmuşturlar. Müşrik kadınları başlarını açar, saçlarını yolar, lanetler beddualar yağdırırlar. Oraya buraya koşar erkeklerini çarpışmaya çağırırlar. Taifli müşrikler hazırlıksız yakalanmış, bu ani gelişme karşısında tutulup kalmışlardır. Lakin şehirde ciddi bir güçleri vardır, kılıç kuşanmaları zaman almaz. Ebu Süfyan işte tam o kritik eşikte şehre girer, küfür cephesinin adeta kolunu kanadını kırar. Putu yıkmak mesele değildir, iş ki gönüllerdeki putlar yıkıla... Hazret-i Mugîre bunu yapacak, putperesliğin nasıl boş bir şey olduğunu gösterecektir halkına. ÇIĞLIKLAR ZILGITLAR Nitekim elindeki balta ile ilk darbeyi vurur ve kendini sırt üstü yere atar. Sanki ıstırap çekiyormuş gibi titremeye başlar. Müşrikler çok sevinir, kadınlar zılgıt atar, "Rabbe, onu öldürdü" diye çığlıklanırlar. Mugire uğultunun kesilmesini bekler ve sıçrayıp ayağa kalkar. "Ey Tâifliler" der, "Bir de Arapların en akıllısıyız diye övünürsünüz. Bu ne ahmaklıktır, vah size, vah ki vah! Lât dediğiniz nedir ki? Altı üstü taş. Görmez, duymaz, yararı da, zararı da dokunmaz. Bakın şimdi un ufak edeceğim onu, kıpırdayamayacak. Nitekim balyozlarla baltalarla girişir kısa bir süre içinde bir moloz yığını bırakırlar. Lât'ın kapıcısı Aclân bin Attâb'a göre ünlü put sabretmektedir ama temele inince çok kızacak(!) Sırf bu söz üzerine temellerini de söker sağa sola savururlar. Bakın şu işe ki altından hayli altın ve gümüş çıkar. Bunlarla bir süre evvel şehid edilen Urve bin Mes'ud'un borçlarını kapatırlar. Putla birlikte tabular da yıkılır, Taifliler fevç fevç İslama koşar, şehirden Kur'an sesleri yükselmeye başlar. Hidayet Allah'tan! (Celle Celalüh) Hazret-i Mugire, Bî'at-i Rıdvân'da da bulunur. Mekke'nin fethinde, Huneyn Gazvesinde, Tebük Seferinde mühim işler yapar. Derken Vedâ haccına katılır. Resûlullahın âhirete teşriflerinde techiz ve tekfininde vazife alır. Allah'ın habibi defnedilirken yüzüğünü düşürür. Hazreti Ali'nin izni ile nurlu kabre iner ve Server-i alem'in ayaklarını sıvazlar. İki cihan serverine son dokunan o olur bu dünyada. HAZRETİ MUGİRE ANLATIYOR Resulullah bir gece ayakları şişinceye kadar namaz kıldı. Sordum: Allahü tela sizin geçmiş - gelecek bütün "zelle"lerinizi afvetmedi mi? Cevap muhteşemdi: "Şükreden kul da mı olmayayım?" HALİFELERİN HİZMETİNDE Mugire (radıyallahu anh) Yemâme harbinde mürtedlere, Şam ve Yermük'de de Rumlara karşı savaşır, bu arada gözünden yaralanır. Hazreti Ömer'in hilâfetinde Irak'ın fethine katılır. Kadisiye Meydan Muharebesi öncesi Müslümanların sefirliğini yapar. O günlerde yeryüzünde üç imparatorluk vardır, Habeş, Sasani, Bizans! İran şahı Zü'l-Hâcibin takmış takıştırmış kurulmuştur tahtına. Muhafızları ipekli elbiseler, küpe ve bileziklerle dizilmiştir ardına... Mugire silahlarını vermeye yanaşmaz, bu yüzden iki güçlü muhafız koluna girer, alırlar araya. Kabul salonunda dağ gibi ilerler, harbesini yere vura vura! Metal sesi tak taak kubbede çınlar. Kıyafeti sadedir ama bir heybet, bir vakar! Şah: "Siz aç ve perişan bir kavimsiniz. Biraz yiyecek vereyim de dönün" der, alaya alır aklı sıra... Mugire bin Şube konuşmasına Allah'a hamd ve sena ile başlar; "Evet" der "Biz İslâm'dan önce dediğiniz gibiydik. Ancak Allahü Teâlâ aramızdan en asil, en şerefli, en eminini elçi gönderdi. O bize bu toprakların fethedileceğini müjdeledi. Resulü Zişan ne söylediyse çıktı. İnanın bu da çıkacak! Arkadaşlarım bu debdebeyi bitirecek, şu zenginliği elinizden alacak!" ÖPÜLECEK KILIÇ Ekabir takımının beklemediği sözlerdir bunlar. Şaşırır telaşlanırlar. Yenilgi tanımayan komutan Rüstem hiddetle öne çıkar. Mücevherlerle süslü kılıcını, Hazret-i Mugîre'ye gösterir ve "Sefir hazretleri" der, "Ben bu kılıcı çok öptürttüm, haberin ola!" -Kılıcını değil, kınını öpmüşlerdir. Alkışçılara aldırma! Sonra kendi kılıcını sıyırır "Bence bu daha keskin, kendi elimle bileyledim. İnanmazsan gel de bak!" Temaslardan bir netice çıkmaz ama İranlıların yüreklerine korku salar. Nitekim Kadısiye'de Sasani kurmayları akıl almaz hatalar yapar ve mağlup olurlar. Nihâvend ve Hemedan savaşları da zaferle neticelenir, binlerce yıllık mazisi olan imparatorluğu gömerler tarihin tozlu yapraklarına. Hazret-i Ömer (radıyallahu anh), Mugire'yi önce Basra (638), sonra Kûfe Vâliliğine tâyin eder. Vâliliği esnâsında gelir ve gider hesâbı tutar, faaliyetleri, tayinleri, vakaları yazıya döker, arşivleyip saklar. Halife bu usulü pek beğenir, diğerlerinin de tatbik etmesini arzular. Osman-ı zinnureyn devrinde Medîne'ye çağrılır, başkente güç katar. Sonra tekrar Kûfe Vâliliğine tâyin edilir. Bu arada hâricî isyânını bastırır, sükuneti sağlar. Hazret-i Muâviye de onu çok takdir eder, bilgi ve tecrübesinden istifadeye bakar. Vefâtına kadar Kûfe Vâlisi olarak kalır. 670 senesi Şaban-ı şerif ayında taundan vefât ettiğinde yetmiş yaşındadır. Mugîre radıyallahü anh, Arap dahilerinden biridir. İhtiyatlıdır, teşkilâtçıdır. Karışık meseleleri kolayca hâlleder, sıkıntılı durumlarda bir çıkış yolu bulur mutlaka. Hazreti Mugîre'den: >> Mugire radıyallahu anh hayli talebe yetiştirir, rivâyet ettiği yüz otuz üç hadis-i şerif geçer kitaplara. "Evlenmeden evvel, Server-i alem'e danışmıştım" der. Sordular: "Zikrolunan hanımı gördün mü?" - Hayır yâ Resûlallah. - Onu gör! Birbirinizi görmeniz, muhabbetinizi artırır zîrâ. >> Bir kimse evine girdiği zaman selâm verirse, şeytan, "Artık, benim burada duracak yerim kalmadı" der. Sofraya oturup yemeye başladığı zaman, Allahü teâlânın adını anarsa, "Benim burada ne duracak yerim, ne de yiyecek bir şeyim kaldı" der ve eli boş çıkar... >> Arkasından saç baş dağıtarak ağlanılan ölü, feryâd ve figân sebebiyle düçar olur azâba. >> Ölülere kötü söylemeyiniz, zîrâ bu sebeple hayâttaki yakınlarını incitmiş olursunuz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.