Kaydet
a- | +A
- 312. madde ile ilgili tartışmalar, Sayın Erbakan''a verilen hapis cezası ile birlikte beklenmedik şekilde, değişik fikir sahiplerinin üzerinde asgari de olsa görüş birliğine vardıkları bir noktaya geldi. Öyle ki, herkes artık 312. maddenin bu haliyle Ceza Kanunu''nda kalmaması gerektiğini savunuyor. Sizce kamuoyunun bugünkü tavrı olumlu bir sonuç verecek mi? Şahin -312. madde Ceza Kanunu''na yeni girmiş bir madde değil. Ancak son birkaç yıldır Türkiye gündeminden hiç inmedi. Çünkü 312. madde, suçun unsurları itibariyle takdire çok büyük yer veren bir maddedir. Yani din farkı gözeterek, mezhep farkı gözeterek, bölge farkı gözeterek, ırk farkı gözeterek, insanları kin ve düşmanlığa sevk etme konusunda uygulayıcılara, yani yargıçlara sübjektif değerlendirmeler de yapma imkanı veren bir madde olduğu için, zaman zaman Türkiye''nin içine girdiği ara dönemlerde kullanılabilecek olan bir madde olduğu böylece ortaya çıkmış oldu. Şimdi konu fikir, düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğü ile yakından ilgili olduğu için, son günlerde bu maddenin kaldırılmasa bile değiştirilmesi noktasında kamuoyunda bir konsensüs oluştu. Siyasiler nezdinde, basın-yayın organları nezdinde, sivil toplum örgütleri nezdinde, insan hakları dernekleri nezdinde bir konsensüs oluştu. Biraz önce sorunuzda da ifade etmiştiniz, ben bunu Türkiye''nin geleceği açısından fevkalade önemli buluyorum. Türkiye''de bazı şeylerin düzeltilmesi noktasında bu birlikteliğin, ilerde önemli, olumlu adımların atılmasına yolaçacağını düşünüyorum. Şimdi 312. maddeye benzer bir madde Türk Ceza Kanunu''nda olmalı mı, olmamalı mı? Bir defa hiç kimse uluorta konuşmamalı. Eğer bir kişi konuşma yapmış, bu konuşmadan birtakım insanlar etkilenmişler, toplumda birtakım olumsuzluklara yolaçmışlarsa, terör ve anarşi diyebileceğimiz bazı kötü davranışlarda bulunmuşlarsa, -o konuşmadan etkilenerek- o konuşmanın cezasız kalmaması gerekir. Kanun metni yoruma açık - Şimdilerde kin ve düşmanlığa sevketmenin açık ve yakın tehlike haline gelmiş olmasından bahsediliyor. Şahin -Bu ibare, madde metninde vardı ama ağırlaştırıcı nedendi. Şimdi ağırlaştırıcı neden suçun unsuru haline getiriliyor. Yani madde bu şekilde değiştirilseydi, bu maddeyi tatbik eden yargıç, bir konuşmayı ele aldığında, burada halkı kin ve düşmanlığa sevkeden bir konuşma üslubu var mı diye sorduğunda, bu konuşmadan sonra toplumda bir olumsuzluk meydana gelmiş mi, toplum güvenliği sarsılmış mı, buna bakma zorunluluğu getiriyordu. Şimdi bu olmadığı için, salt konuşmaya yargıçlar, efendim bizce burada halkı kin ve düşmanlığa sevkeden cümleler var diyor. Peki buradan etkilenen insanlar var mı? Toplumda hiçbir şey olmamışsa da ceza verilebilir mi? İşte bu kamu vicdanını olumsuz yönde etkiledi, şimdi değiştirilmesi noktasında bir birliktelik meydana geldi. - Bir de deniliyor ki, 312. madde daha önce yürürlükten kaldırılan 141, 142 ve 163. maddelerin de yerine kullanılıyor. Hatta bu konuda Yargıtay Başsavcısının beyanı da var. Diyor ki, 141,142 ve 163 kaldırıldı. Eğer 312. madddeyi de kaldırırsanız devlet güvencesiz kalır. Bu konuyu değerlendirir misiniz? Şahin -Şimdi 163. maddenin unsurları ile 312''nin unsurları çok farklı. 163. madde uzun yıllar tatbik edildi. 1949 yılından 1991''e kadar. Her konuşma 163''e girmiyordu. Ama şimdi her konuşma 312''ye girer hale geldi. 312 ile ilgili unsurlar fevkalade muğlaktır. O nedenle kamuoyunun kabul edemeyeceği birtakım kararlara sebep oldu. Şiir okudu bir eski belediye başkanı. Sadece şiir okudu, 312''den mahkum oldu. Şimdi siyaset dışında. Hasan Celal Güzel konuştu, Şükrü Karatepe konuştu, Akın Birdal konuştu, birçok yazar çizer konuştu. İşte en son Necmettin Erbakan konuştu. Erbakan altı yıl önce konuşmuş, Bingöl''de bir seçim konuşması yapmış; konuşmanın içeriğini, üslubunu eleştirebilirsiniz. Ama o konuşmadan sonra Bingöl''de bir hadise meydana gelip gelmediği önemli. Şimdi o konuşmada hükümet komiseri olarak görevlendirilmiş olan şahıs diyor ki; ben o konuşmayı izledim, o konuşmada herhangi bir suç unsuru bulunmadığı için savcılığa suç duyurusunda bulunmadım. Ama her nasılsa bir aramada o konuşmaya ait bant ele geçirilyor, o banttan hareketle Devlet Güvenlik Mahkemesi böyle bir karar veriyor. Eğer o konuşmadan etkilenen Bingöl halkı, gidip kendi partilerinden olmayan insanların dükkanlarının camlarını kırmış olsaydı, orada terör meydana gelseydi, Necmettin Erbakan hakkında verilen kararla ilgili ya arkadaş haketti diyebilirdiniz. Ama hiçbir olumsuzluk meydana gelmemiş. Şimdi bu maddenin kaldırılmasa bile değiştirilmesi, düzeltilmesi gerekiyor. Ekim döneminde şu anda hava onu gösteriyor ki, iktidar-muhalefet elbirliği halinde zaten gündemin 166. sırasında bulunan tasarı biraz daha iyileştirilerek, olgunlaştırılarak, parlamentodan çıkar. Türkiye''de fikir ve düşünce açıklama özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırma noktasında, bir fayda sağlar diye düşünüyorum. Siyaseten idam - Herhalde bu maddenin beraberinde gelen en ağır ceza ömürboyu siyaset yasağı, değil mi? Şahin -Evet, burada bir noktayı özellikle açıklamak gerekiyor; 312. maddeden zaman zaman bir yıl, zaman zaman on ay hapis cezasına çarptırılıyor sanıklar. Mesela Tayyip Erdoğan on ay, altıda birden istifade etti dört ay yattı. Erbakan edemedi bir yıl aldı. Ama bunun dışında asıl ceza ömürboyu siyaset yasağıdır. Ömürboyu siyaset yasağını hakim vermiyor! Siyasi Partiler Kanununun 11. maddesi diyor ki, 312. maddeden bir gün dahi hüküm giyseniz, ömürboyu bir siyasi partiye üye olamazsınız. Milletvekili Seçimi Kanunu diyor ki, yine 11. maddesidir: 312''den bir gün de ceza alsanız milletvekili olamazsınız. Bir derneğe, bir vakfa üye olamazsınız diyor. Dolayısıyla bir insanı adeta siyaseten idam ediyor! Şimdi bir taraftan idamı kaldıracağız diyoruz ama, diğer taraftan insanların siyaseten idamı da böylece devam ediyor. Tabii bunu dünyaya izah edemezsiniz. İçine girmeye çalıştığınız AB''ye izah edemezsiniz. - AB''den hayli tepkiler var. Amerika cephesinden de tepkiler geliyor. Bütün bunları üst üste koyarsanız, AB''ye tam üyelik için aday olmuş ülkemizin bu engelleri aşabilmesi için Parlamentoya ne gibi görevler düşüyor? Millet Meclisi''nin bu yöndeki performansını nasıl buluyorsunuz? Şahin -Şunu söyleyeyim; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi''ni imzaladık, Avrupa Birliği''ne de aday olduk. Kopenhag kriterleri dediğimiz, demokrasi ve insan hakları standartlarına da Türkiye''yi taşımaya söz verdik. Bunların taşınması noktasında şu ana kadar ciddi bir adım atılamadı. Ama atılma çalışmaları devam ediyor. Bunun içinde bizzat görev almış bir parlamenterim. Uzlaşma komisyonu kuruldu parlamentoda. Şu andaki ilk görevimiz, Anayasımızı ve diğer temel kanunları Kopenhag kriterlerine uydurmaktır. Ben bu Uzlaşma Komisyonu''nun alt komisyonunda da görevliyim. Beş arkadaşız. Her siyasi partiden bir arkadaş. Çalışmalara ve incelemelere başladık, düzeltiyoruz. 75. maddesine geldik. Meclis ara verdi çalışmalarına, inşallah Ekim döneminde devam edeceğiz. Umuyorum ki, yeni yılın başına kadar Anayasada yapılması gereken öncelikli değişiklikleri, Uzlaşma Komisyonu olarak yapmış, beş siyasi parti anlaşmış olarak genel kurulun önüne getirmiş oluruz diye ümit ediyorum. - 2001''in başına kadar? Şahin -2001''in başına kadar getirebileceğimizi ümit ediyorum. Bunu yapmaya da mecburuz. Sayın Başbakan 2004 yılına kadar AB''ye kesin üye olacağımıza dair deklarasyon yayınladı, bir hedef koydu. Şu ana kadar adım atamadık. Biz anamuhalefet partisi olarak iktidara yardımcı da olmak istiyoruz. Uzlaşma komisyonunda bunların bir an evvel yapılması için gayret gösteriyoruz. Yani iktidara ayak bağı olmuyoruz! Türkiye''nin AB''ye üye olması için destek veriyoruz, ama ne hikmetse iktidar mevcut statünün devamını çok arzu ediyor! Mevcut Anayasa ve kanunlara göre Türkiye''yi idare etmenin daha kolay olduğuna inanıyorlar herhalde. Statüko değişmesin istiyorlar. - Ama statüko, AB''ye girme hedefi ile tam bir çelişki teşkil ediyor! Şahin -Gayet tabii. Yalnız hemen şunu da söyleyeyim, biz bunları Batılılar istiyor diye değil, bizim insanımız buna layık olduğu için yapmak durumundayız. Hukuki endişe yok - Gene sancılı dönemin bir olgusu olarak hakkında kapatılma davası açılan Fazilet Partisi''nin durumuna sözü getirecek olursak; bu dava da demokratikleşme süreci ile bağdaştırılamıyor. Ne dersiniz, nasıl bir sonuç çıkacak sizce? Şahin -Önce demokrasi ile yönetilen, daha doğrusu çok partili demokrasinin hakim olduğu ülkelerde siyasi partiler kapatılmalı mı, kapatılmamalı mı sorusuna bir cevap vermek gerekiyor. Eğer siyasi partiler Anayasa ile çizilmiş olan daireyi ve kuralları ihlal ederlerse, mutlaka bu siyasi partilere müeyyide uygulanmalıdır. Hiçbir zaman hak ve özgürlükler sınırsız değildir. Mutlaka sınırlamalar, kısıtlamalar olacaktır. Ancak bir siyasi parti ne yaparsa hakkında müeyyide uygulanmalıdır? Anayasamızda ve Siyasi Partiler Kanunumuzda var olan hükümler çağdaş dünyanın oldukça gerisindedir. Anayasada ve siyasi partiler kanununda, siyasi partileri tam bir güvenceye kavuşturacak değişiklikler yapılmalıdır. Ama hiç şüphesiz ki, kapatılma nedenleri olmalı, belki kapatılmadan evvel uyarı, seçimlere katılmama, hazine yardımından istifade etmeme gibi, ön tedbirler de olabilir. En sonunda eğer yasakları ihlal etmekte ısrar ediyorsa bir siyasi parti, kapatılabilir. 7 Mayıs 1999 tarihinde FP hakkında kapatılma davası açıldı. İki sebeple açıldı; bir laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline geldiğini iddia etti Sayın Başsavcı. Bir de kapatılmış olan Refah Partisi''nin devamı olduğu iddiasıyla bu dava açıldı. Bir hukukçu olarak benim değerlendirmem, Sayın Başsavcının ortaya koymuş olduğu delillerden hiçbiri, delil olarak takdim ettiği belgelerden hiçbiri bir parti hakkında kapatılma davası açmaya imkan vermeyecek belgelerdir. Meclis kürsüsünde milletvekillerinin yapmış olduğu konuşmalar. Benim de yapmış olduğum bir konuşmayı sebep olarak iddianameye koymuş! Milletvekilleri, Meclis kürsüsünde yaptıkları konuşmalardan dolayı, Anayasanın 83. maddesinin birinci fıkrasına göre sorumsuzdurlar. Bu konuşmaları almış işte bu konuşmalarla, üniversitelerde kılık kıyafet serbestisini savunuyor diye, başı örtülüler de eğitim hakkına sahip olmalıdır sözlerimizi alarak, laikliğe aykırı davrandığımızı iddia ederek bu davayı açmıştır. İkinci iddiası da FP''nin bir partinin devamı olduğu ile ilgili iddiadır. Bu davada hukuki açıdan hiçbir endişe taşımıyorum. Dava ile ilgili hukuk sınırları içinde hiçbir endişe taşımıyorum. Çünkü ortaya konan delillerin hiçbiri bırakınız bir partinin kapatılmasını, dava açılması için bile yeterli değildir. - Dava karara bağlanmadığı için, bütün sonuçlar ihtimal dahilinde. Deniliyor ki, eğer dava kapatma ile sonuçlanırsa, FP yenilikçilerle gelenekçilerin ayrışmasına, yani partinin bölünmesine yol açar. Siz bu değerlendirmeleri nasıl karşılıyorsunuz? Şahin -Şimdi yenilikçi- gelenekçi gibi tanımlamalar, bizim kendi içimizden çıkan ifadeler değil. İhtimal vermiyorum ama eğer partimiz kapatılacak olursa aynı hedefe doğru gitme kararlılığı içinde olduğunu bildiğim parti mensuplarının bir ve beraber hareket edeceklerini umuyorum ve diliyorum.
ÖNE ÇIKANLAR