Nişanlanan çiftleri tebrik eden yakınları, uyarı ile karışık bir tavsiyede bulunur: -Bu işi fazla uzatmayın, elinizi çabuk tutun! Ne diyelim? Ne de olsa, tecrübe konuşuyor. Peki biz ne yaptık? Tecrübeden yararlanmak yerine, yangına körük bastık. Sonra mı? Sonrası malum. Açılım, hararet yaptı. Yüzükler, kafalara fırlatıldı. Dahası, "Ne söylersen bir fazlası..." muhabbeti başladı. Halen, "Ben senin, ben de senin..." ekseninde, tam gaz devam ediyor. *** Aslında iyi gidiyorduk, ama dayanamadık havlu attık. Vaziyet, bir yönü itibariyle, tedavi sürecini yarıda kesen, madde bağımlısı bir bünyeyi çağrıştırıyor. Alkol bağımlıları biraz düzeldikten sonra, ara sıra içmenin hayali ile yaşarlarmış. Bizim durumumuz da aynen öyle. İyileşmeye başlayan, ama iyileşme döneminin sarsıntılarına tahammül edemeyen, hastaneden çıkıp, doğruca meyhanenin yolunu tutan Neyzen Tevfik gibiyiz. Neden mi? Takıntılarımızı savunmak adına ürettiğimiz gerekçeler, Neyzen'in alaturka kurnazlığına çok benziyor. *** Daha önce de bahsetmiştik. Mazhar Osman Hoca, tedavisini üstlendiği Neyzen'i taburcu ederken, her seferinde, içkiyi menedermiş. Keskin bir heccav olarak nam salan Neyzen, Mazhar Osman ile konuşurken, diline mukayyet olmaya çalışırmış. Bir gün Neyzen'i elindeki rakı şişesiyle gördüğünde, Mazhar Hoca, küplere biner: -Bu ne rezalet! Derhal dök onu yere! Neyzen'in cevabı: -Dökemem çünkü yarısı Çallı'nın.. Hoca diretir: -Sana ait olan yarısını dök! Neyzen, mahcup bir tavırla çamura yatar: -Mümkün değil hocam; ısrar etme, dökemem! Hoca, bir kere daha bastırır: -Hani hastanede söz vermiştin! Neyzen, ustaca kıvırır: - Dökemem... Çallı'nınki üstte, benimki altta! *** Vaziyetimiz pek farklı değil. Birileri, bıkmadan usanmadan hâlâ tartışıyor ve tartıştırıyor: -Üstteki kimin? Medya, bu anlamsız tartışmaya çanak tutuyor. Yarayı kaşımak, marazi bir zevk veriyor. Ne var ki, demokratik açılım söz konusu olduğunda, "Üstteki onun, alttaki benim..." tarzında bayat bir mazerete sığınamayız. Sadede gelelim; korkuları kışkırtmak yerine, safralarımızı atmamız lâzım. Nasıl mı? Şişeyi çalkalayıp, "üstteki ile alttakini birbirine karıştırabilecek" ve sonra da "tüm takatukalarımızı kanalizasyona boşaltabilecek" bir ulusal irade gerekiyor. Haydi, hep beraber...