Çok, ama çok büyük eksiklerimizden biri de ne, biliyor musunuz?.. Takdir etmek, ödümüzü patlatıyor!.. ..... Bu, sizin köyde de böyle, bizim kasabada da böyle, filancanın şehrinde de böyle. Hatta gavuristanda da böyle ki; dört beş sene boyunca sürekli takip ettiğim seminerlerde ve tekrar tekrar dinlediğim kasetlerde ve okuduğum tercüme kitaplarda bu konu hep tavsiye ediliyordu.. Lafı fazla uzatmadan, tamamen gerçek bir mektup yayınlayacağım size, ve göreceksiniz "takdir etmenin" gücünü... (Parantez içindeki) kısımlar mektup orijinaline eklemedir... § (.......), ben bir zamanlar... (Çalıştığım gazetenin) yazı işlerindeki bazı kişilerin; "Bunlar da ne biçim yazılar, yazacak başka adam mı kalmadı, yazmasın bu çocuk..." diyerek yaptıkları dedikodular ve uyguladıkları manevî baskı yüzünden yazı yazmayı bırakmıştım... 30 Mayıs 1995 sabahıydı... 29 Mayıs fetih törenleri üzerine (dün sabah) yazdığım (ve o sabah yayınlanan) yazıyı yeni okumuştum. Ve tam, (yarın) ayın son günü için "VEDA YAZISI" yazmaya oturmak üzereydim... O zamanlar tanışmıyorduk bile sizinle, hiç konuşmuşluğumuz yoktu... Siz beni, ilk defa aradınız... Direkt olarak kendiniz aradınız, (iş yerimden)... -(..... ....) ile mi görüşüyorum, diye aradınız... Dediniz ki; -Ben ...........'yim... Ben öyle çok şaşırmıştım ki, ayağa filan bile fırlayıp "Buyrun efendim" dedim.. Devam ettiniz: -Afferim sana... Bugüne kadar senin köşeni hiç okumazdım, sadece (.....bir göz atar) bakar geçerdim. İlk defa, okuyayım, bakayım ne yazıyor bu çocuk, dedim... Ama pes yani, ellerine, kalemine sağlık, harikaymış... Edebiyatsa içinde edebiyat var, siyasetse siyaset var, tarihse tarih var, sanatsa sanat var, her şey var. Helal sana, AYYNEN DEVAM ET!.." Diyerek bana öyle bir "gaz" verdiniz ki, hâlâ devam ediyor!.. Hayretler içindeydim o an. Ne yapacağımı şaşırmıştım... O zamanki çocuklar-arkadaşlar (elemanlarım) da biliyordu o gün son yazıyı yazacağımı... Vazgeçtim... Yazmaktan değil; "SON" yazıyı yazmaktan vazgeçtim!.. İhtiyacım oydu, sadece oydu ve siz kapımı yumruklaya yumruklaya verdiniz bana ihtiyacım olanı!.. O zamanlar ortalığı bulandıranların ise hiç biri yok şu anda meydanlarda... Düşünüyorum da şimdi; Ya o gün, hem de TAM O SAAT beni aramış olmasaydınız... Ben acaba şimdi nerede ve halde olurdum?.. Efendim; işte bu kitabımdaki yazıların tamamı, o tarihten sonra yazıldı!.. Yani... Sizi seviyorum; kendim adına, ve bu yazıları seven ve sevmiş olan binlerce kişi adına... Bir zamanlar tanışmadan aramış olduğunuz kardeşiniz... Sonraki elemanınız; (........) § Yorum gerekir mi bu mektubun üstüne?.. Bence hayır. Bu mektuba yorum "fazla" gelir... Ama yine de bir cümle, bir tavsiye eklemek istiyorum sonuna: Takdir edin insanları, ama yürekten ve samimi olarak... Onlara inandığınızı, onlara değer verdiğinizi söyleyin-hissettirin... Bu, çook kapının anahtarıdır, ve sizin de önünüzde bulunan kapıların açık kalmasının sırrıdır!..