"Başkasına şikâyette mi bulunuyorsun?"

A -
A +
Tevekkül için, hem kuvvetli îmân, hem de kuvvetli kalb lâzımdır. Böylece, kalbinde şüphe kalmaz. İ'timâd ve râhatlık tam olmadıkça, tevekkül tam olmaz.

Tevekkül, kalbin yapacağı bir iştir ve îmândan meydâna gelir. Tabî'attaki bütün kuvvetler, hep Allahü teâlânın irâdesinde, emrindedir. Kâtibin elindeki kalem gibidir. Allahü teâlâ irâde etmeyince, hiçbir şey hareket etmez. O hâlde, işleri bu sebebler yapıyor demek doğru değildir. Zehir insanı hasta yapar, hastalık da, insanı mezâra sokar. Fakat, zehir ve hastalık insana kızmış ve intikam almış denilemez.

Tevekkül için, hem kuvvetli îmân, hem de kuvvetli kalb lâzımdır. Böylece, kalbinde şüphe kalmaz. İ'timâd ve râhatlık tam olmadıkça, tevekkül tam olmaz. Çünkü tevekkül, kalbin, her işte, Allahü teâlâya i'timâd etmesi, güvenmesi demektir. İbrâhîm aleyhisselâmın îmânı, yakîni tamdı.

Fakat kalbinin râhat etmesi için;
-Yâ Rabbî, ölüleri nasıl diriltiyorsun, bana göster! dedi. Bakara sûresinin 260. âyet-i kerîmesinde bildirdiği gibi;
-(İnanmadın mı?) buyurulunca;
--İnandım. Fakat kalbimin râhat etmesi için istedim dedi. Kalbinde yakîn vardı. Fakat, kalbinin, sükûnet, râhatlık bulmasını istedi.
Evliyânın büyüklerinden Ebû Hamza Bağdâdî hazretleri bir yolculuğa çıkar. Yolda giderken ayağı kayar ve yol kenarındaki içinde su bulunmayan bir kuyuya düşer. Etrâfına bakınır, çıkabilecek durumda değildir. Tevekkül üzere kuyunun içinde oturur. O sırada kuyunun başına iki kişi gelir ve biri diğerine;
-Bu kuyunun ağzını böyle açık bırakmamız uygun olmaz, bunun ağzını kapatalım da kimse içine düşmesin der. Onlar böyle konuşurken Ebû Hamza Bağdâdî hazretleri; "Ben buradayım" diye bağırmak ister ise de, tam bu sırada;
"Bize tevekkül ediyorsun, bizim belâmızdan başkasına şikâyette mi bulunuyorsun?" diye bir ses işitir. Bunun üzerine, bağırmaktan vazgeçer, susar. Gelenler kuyunun ağzını kapatıp giderler. Ebû Hamza Bağdâdî hazretleri bir gündüz ve bir gece kuyuda kaldıktan sonra, bir hayvan kuyunun ağzını açıp ayağını uzatır. Ebû Hamza Bağdâdî hazretleri ona yapışıp kuyunun dışına çıkıp kurtulur. Bir de ne görsün. Onun çıkmasına çalışan varlık yırtıcı bir hayvanmış. O sırada;
"Ey Ebû Hamza! Biz seni bir belâdan bir belâ ile kurtardık. Seni korktuğun şeyden başka bir korktuğun şeyle kurtardık" diye bir ses işitir.
Netice olarak tevekkül, kalbde hâsıl olan bir hâldir. Allahü teâlânın lutuf ve ihsânının pekçok olduğuna îmân etmekle hâsıl olur. Bu hâl, kalbin vekîle i'timât etmesi, güvenmesi,  ona inanması ve onunla râhat etmesidir. Böyle bir insan, dünyâ malına gönül bağlamaz. Dünyâ işlerinin bozulmasından üzülmez. Allahü teâlânın, sebeplere yapışınca, rızkı göndereceğine güvenir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.