İnsanlığa
hizmet, İslâma hizmet ile olur. İnsanlığa düşman olanlar, İslâmiyeti
yok etmeye çalışmıştır. Saldırmalarının en tesîrlisi, Müslümanları
aldatmak, içeriden yıkmak olmuştur.
Herkes,
insanlığa hizmet etmenin en şerefli vazife olduğunu ve bunun için
çalıştığını söyler. Kendi keyfi, zevki ve para kazanmak için olan
çalışmalarını, didinmelerini, bu hizmet maskesi ile örtenler pek çoktur.
İnsanlara hizmet, onları dünyada ve âhirette rahata, huzura kavuşturmak
demektir.
Bunun da, tek yolu, tek başarıcısı, insanları yaratan,
yetiştiren, merhameti ve ihsânı sonsuz bol olan Allahü teâlânın
gösterdiği, saadet yolu, yani İslâmiyettir. İnsanlığa hizmet, İslâma
hizmet ile olur. İslâma hizmet, insanlığa hizmettir. İnsanlığa düşman
olanlar, İslâmiyeti yok etmeye çalışmıştır. Saldırmalarının en
tesîrlisi, Müslümanları aldatmak, içeriden yıkmak olmuştur. Onları
bölmüşler, birbirine düşman etmişler, dinsizlerin pençesine düşmelerine
sebep olmuşlardır.
İslâmiyete hücum edenlerin başında, ingiliz câsusları
gelmektedir. Bir İngiliz câsusu olan Hempher, hatıratında diyor ki:
"Devletimiz,
Hindistan, Çin ve Orta Doğu'daki sömürgelerinde nisbeten zayıftır, tam
mânâsı ile idaremizin altında değildir. Hükûmetimizin, Hindistan için
hiç endişesi yoktur. Zîrâ Hindistan, değişik milletlere, ayrı dillere ve
zıt çıkarlara sahip bir ülkedir. Çin'den de pek korkumuz yoktur.
Çünkü
Çin'e hâkim olan Budizm ve Konfüçyüs dinlerinin canlanmasından
korkulmuyor. Zîrâ bunlar, hayatla hiç ilgilenmeyen, iki ölü dindir. Bu
iki ülke, biz İngiltere hükûmetini rahatsız etmiyor.
İslâm memleketleri
ise son derece rahatımızı bozuyor. Osmanlı devleti ile birkaç anlaşma
yapmıştık. İrân hükûmeti ile de, gizlice birkaç anlaşma yapmış ve bu iki
ülkeye, mason yaptığımız, devlet adamlarını yerleştirmiştik. Rüşvet,
kötü idare ve din bilgisi noksan idarecilerin, güzel kadınlarla meşgul
olup, vazîfelerini unutması, bu iki ülkenin belini kırdı. Fakat, bütün
bunlara rağmen, şu sayacağım sebeplerden dolayı yaptıklarımızın
beklediğimiz neticeyi vermemesinden endişe ediyorduk. Müslümanlar,
İslâma son derece bağlıdırlar. Osmanlıların, yaptıklarımızın farkına
vararak, plânlarımızı bozup tesirsiz hâle getirmelerinden çok endişe
ediyorduk. Bir de, İslâm âlimlerinden son derece rahatsızdık. Lâkin,
ümitsizliğe kapılmıyorduk. Çünkü biz, derin nefes almayı ve sabretmeyi
âdet edinmişizdir..."
Netice olarak İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin bir talebesine yazdığı mektubun sonunda buyurduğu gibi:
"Bunun
için, gücüm, kuvvetim olmadığı hâlde, yardıma koşmaya özeniyorum.
Güçlükleri yenerek, İslâmiyete ufacık bir hizmet edebilmek yolunu
arıyorum. İyilerin çoğalmasını isteyen de, onlardan sayılır
buyurmuşlardır."