Babacığımın, anacığımın bu öve öve bitiremediği gençler kimlerdi?

A -
A +

Babacığım bir gün adları Sedat ve Murat olan bu genç iş adamlarından bahsetti. Ben de meraklandım iyice!

 

 

 

Babam, yine böyle bir gün bastonuna dayanarak camiye giderken, bir lüks araba yanına yaklaşıyor. “Hacı Baba nereye böyle? İstersen gideceğin yere bırakalım” deyince o da; “Nereye olacak evlat, camiye gidiyorum…” cevabını veriyor. Onlar da, “Biz de oraya gidiyoruz, hadi beraber gidelim…” deyip arabalarına alıyor, götürüyorlar. Namazdan sonra da bekliyor, yine alıp evine getiriyorlar. Bu samimi yakınlık aralarında bir muhabbetin de başlamasına sebep oluyor.

 

Babacığım bir gün adları Sedat ve Murat olan bu genç iş adamlarından bahsetti. Ben de meraklandım iyice, “Babacığımın, anacığımın bu öve öve bitiremediği gençler kimlerdir?” diye. Nöbet sırası bize geldiklerinde o bahsettikleri gençler de duâ almak için uğradılar. Tanıştık. Saf, pırıl pırıl Anadolu evlatlarıydı. Onların ikramlarına maddi karşılık veremiyorduk. Bir gün birer İlmihal ile Mektubat-ı şerif kitabı hazırladım, hediye ettim.

 

Birkaç ay geçmişti bir telefon aldım, ismi Murat olan genç müteşebbis kardeşimizden. Hâl hatır sorduktan sonra söyledikleri gözlerimi yaşartmıştı:

 

“Ragıp Abi, verdiğin kitapları okudum, bitirdim elhamdülillah. Hem kendi durumumu, hem memleketimizin gidişatını ve hem de dünyanın ahvalini mukayese ettim, ölçtüm, tarttım. Bana böyle kıymetli bir hazineyi hediye ettiğiniz için çok çok teşekkür ederim, minnettarım. Sayısını bilmediğim kadar dinî, millî kitaplar, yazılar okumuş, mütedeyyin, muhafazakâr bir ailenin milliyetçi, vatan, millet sevdalısı bir evladıyım. Elimi vicdanıma koydum, mütalâa ettim. İmanımızı kurtarmamızın ne kadar zor olduğunu, ne kadar elzem olduğunu bir daha anladım. Aklım başımdan gitti… Bu tabir yerine, “Aklım başıma geldi” diyeyim. Bu ifade şekli daha uyar içinde bulunduğum ruh hâlimi anlatmaya herhâlde. Ellerinden öperler bir oğlum, bir de kızım var. Onları, hanımımı yanıma çağırdım dedim ki: ‘Eğer emr-i Hak vâki olur, vefat edersem, ilk iş olarak ne anama, ne babama, ne eş-dost akrabalarıma haber verin! İlkin Ragıp Karadayı Abime haber verin, sonra onlara. Çünkü Ehl-i sünnet itikadına göre o işlemleri takip eder, yapar ve yaptırır…” Cümlesini tamamlamamıştı ki işin nereye varacağını tahmin ettiğimden olsa gerek beni bir hıçkırık tuttu. Telefonun başında başladım ağlamaya. Baktım o da ağlıyor.

 

Bundan sonra bütün takıldığı mevzuları bizlere sorarak yapmaya başladı Murat Bey kardeşim.

 

Ramazan-ı şerif gelmişti. Zekâtlarını verecek lakin kâğıt parayla olmayacağını okumuş. Açtı telefon; “Ne yapayım?” diye sordu. O zaman Vakıftaydım. Müsait olduğunda gelmesini istedim. O da hemen çıktı geldi. Fıkıh ilminde ileri olan Ömer Faruk Abimize gittik, durumu anlattı. Eskiden parayla verdikleri zekâtları da tahmin ederek altınla devir yaptık. O senenin zekâtını hesaplayıp verdi.

 

Bu zekât verme işi muntazaman ve artarak devam etti. Zekâtını tam şartlarına münasip verince kârı da katlanarak arttı elhamdülillah.

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.