Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A

Fazla konuşmak istemeyen çocuk, belli ki birilerini bekliyor benim gibi. Hâlâ; kaçamak da olsa gözüm üzerinde…

Tipik bir Erzurum şivesi… O kadar talebenin içinde bula bula bu Erzurumlu çocuğu mu buldun, takıldın? Gel de bunu izah et. İçimden alıp veriyorum. Buna “tevafuk” deniyor hâlden anlayanlarca… “Ama bu kadar da olmaz ki” demeden edemiyordum. Sadece:

- Haklısın canım! diyebildim.

- !!!

Fazla konuşmak istemeyen çocuk, belli ki birilerini bekliyor benim gibi. Hâlâ; kaçamak da olsa gözüm üzerinde… Onu almaya gelecekleri tanımak istiyorum. Kim bilir Erzurum’un neresindendirler?

Yakınımdan geçen karı koca öğretmenlerden bir çift, açık penceremden gayr-i ihtiyari bana baktı, selâm verip geçtiler. Etrafa kızıl yapraklar uçuşturan hafif bir rüzgâr çıkmıştı. Veliler, talebeler, giren çıkan arabalar, korna sesleri… Tam hareketlilik içinde o çocuk ve ben hâlâ beklemekteyiz.

Duyulmadı sözlerim,

Yaşla doldu gözlerim,

Bir gün gelirse diye,

Yollarını gözlerim.

Kapıdan çıkanlar, dar araç aralığından geçecek olanlar, erken avdet etmek isteyenler; yekdiğerini takip ederek yol alıyorlardı. Caddenin ötesinde, berisinde arabalarından inmiş ikişerli, üçerli kümeler hâlinde sohbete koyulmuş veliler... Dörtlüleri yakmış, kenara çekilmiş, benim gibi araç içinde evlatlarının gelmesini bekleyenler... Her biri bir âlem insanlar, insanlar...

Garip çocuk; yerinden ayrılmamaya itina gösteriyordu. İçimden“demek orada buluşmak üzere anlaşmışlar. Belli ki sıkı sıkıya tembihli…” diye düşündüm.

Bu temaşadan, eğlenmekten ziyade tiksinmiş gibi bir hâli vardı. Her yönüyle; tarihiyle, bugünüyle tam bilinmemiş, anlaşılmamış büyük şehrin meçhul köşelerinde kaybolmuş gitmiş nice garip, nice meçhul insanlar vardı, kim bilir? Her biri çözülmeyi bekleyen zor bir bilmece. Koca şehir, kocaman ve bilinmez ne sırlar ile doluydu? Korku, ümit arası gelgitlerin olduğu, devasa gökdelenlerin yükseldiği, bu şehir; benim gözümde bina okyanusu hükmündeydi.

Doğup büyüdüğüm köyümü, köy hayatını ve bu karmaşayı mukayese etmeye takatim yetmiyor. Bir taraf dev, öbür taraf sadece mikrop mesabesinde cüce…

"Edebiyat merakım depreşiyor, ben de kalkmış nelerden bahsediyorum?"

İşte bir daha:

“Ey, yanmış tarlası üstünde beyaz sakalını yolan kavruk ihtiyar; ey, evlâdının mezar taşını başına yastık yapan bağrı yanık ana; ey, geceleri kurtların ulumasına eşlik edercesine çığlık çığlığa ağlayan biçare çocuk; ey, sözlüsü askerde kahpe bir kurşuna hedef olmuş kalbi bir yara hâlinde durmadan kanayan genç kız! Cenab-ı Allah cümlenizi bizim düştüğümüz büyük şehir çıkmazından muhafaza eylesin!”

Ama ne duâ!

Rahmetli Hüsna Ninem; SEFERBERLİK dedikleri Rus istilâsını, Ermeni isyanını yaşamış ve sık sık anlatırdı. Biz de yarı masal esprisiyle, yarı hakikat korkusuyla, büyümüş gözlerle pek merakla dinlerdik...

DEVAMI YARIN

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

ÖNE ÇIKANLAR