Oğul; siz o kadar sabırlı, o kadar dikkatli, o kadar tecrübeli olamazsınız!
Ne yalan söyleyeyim gözlerim dolmuştu, bu kelimeler karşısında. Yüzümü kimselere göstermeden evden çıkarken rahmetli nineciğimin sözleri kulaklarımda yankılanıyordu:
“Ragıbım; ana baba evladına alacağı hanımı, en asil aileden, en güzel olanını, en becerikli, en yürekli, en maharetli, en en enn… lerden itinayla seçerek alırlar. Oğul; siz o kadar sabırlı, o kadar dikkatli, o kadar tecrübeli olamazsınız! İşte onun için hayat arkadaşlarınızı bizler kadar isabetli seçemezsiniz!”
Bu son cümleleri konuştuğumda odada bulunan sanatçılar ağız birliği etmişçesine hep birlikte, gayr-i ihtiyari ayağa kalktılar:
“Olamaz! Mümkün değil!"
"Bu devirde böyle düşünen hanım hayal bile etmezdik!"
"Masallarda olabilecek bir muhabbet!”
“Ragıp Beyin hayal gücü kuvvetli bizi işletiyor!”
İsmini veremeyeceğim oyuncumuz bir türlü yerinde oturamıyor, oradan oraya geziyor, rast geldiği eşyayı karıştırıyor, dolapları açıp kapıyordu. Salondaki sehpanın başına oturdu; eline bir kâğıt kalem alarak bir şeyler karalamaya başladı; fakat ne yaptığından haberi yok gibiydi. Veya bana öyle geliyordu. Belli ki pek dertliydi. Daldı gitti… “Mutlaka bana laf atacak” diye içimden geçirirken, öfkeyle yerinden fırladı. Elinden kalem düştü. Yumruklarını sıkı sıkı yummuş, mevhum bir düşmana doğru hiddetle kaldırmış hâli vardı. Tüyleri ürpermiş, gözleri dönmüş, rengi atmış, saçları dağılmış, titremeye başlamıştı. Pencereyi açarak dışarı baktı, bahçedekilere gözlerini dikti. Hava biraz daha kararmış, sokak lambaları yanmıştı… Geri geldi. Film sahnelerimizden birinin çerçevelenmiş resmi önünde dikildi durdu. Bir müddet kendi hâlinde tabloyu seyretti. Döndü, bir kuş gibi uçup giden ömür; bütün hayatını alıp götürüyormuş da onu yakalayacakmış gibi ellerini uzattı.
Adı söylenir dilde,
Sevgisi var gönülde,
Tanıdık meşhurların,
Düşmanı çok genelde!
- Biliyor musun? Bu senin anlattığın masal gibi gelen hakikat; beni o gidip de geri gelmeyecesi günlerime götürdü. Hâlâ o kara saçlarıma bürünüp de müsterih uykuya daldığım zamanları hatırladıkça yüreğim kabarmakta. Canımdan çok sevdiğimle bir gün, Boğaziçi’ndeki yalının bahçesinde, sabahleyin erkenden kol kola gezinmekte idik… İşte o zaman gayet sık bir koru altına geldiğimiz zaman yorulmuş, çimenlerin üzerine şöylece oturuvermiştik. Bütün dünya benimdi sanki. Buradan deniz; ta Beylerbeyi’ne kadar tabak gibi görünmekteydi. İşte oracıkta, sevgilim yanı başımda, huzur ve saadetle, dakikalarca dinlenmiştik. O derin sessizlik içinde kalplerimizin aşkı, muhabbeti hiç bitmeyecek gibiydi.DEVAMI YARIN

