"Bak Ragıb'ım! Bir ana baba, nene ve dedeleri de sayabilirsin, evladına alacağı hanımı rastgele seçmez!"
Şu ormanın ayısı,
Artar her yıl sayısı,
Hayırlı işimize
Hayır demez dayısı.
***
Ninemin çağırmasıyla; o müşfik sesi duyar duymaz, tek odamızın, tek penceresine koştum. O; Mevlüt Ustaların damına çoktan varmıştı. Yolun kenarındaki taş duvarın üstüne minderini koydu. Kuru, damarları görünen ellerini; belini sarmalayan şal desenli kuşağına soktu. Yün peştamalı önünde, ak yününden ihramı omuzlarında; mestli, cızlavet lastikli ayakları ile eski devirlerden kalma bir Nene Hatun abidesi gibi yükseliyordu sanki. Mütevekkil, kalın kaşları altında mütehakkim, ağır dönen iri gözlerinden taşan masum nazarlarıyla, Sütpınar’ın yamaçlarına, damlardaki tayalara, mavi atlastan direksiz kubbe misali gökyüzüne, zümrüt yeşili söğüt ve kavaklara, altın köpüğü renginde güneşin hüzmelerine, oradan da köyün taşına, toprağına daldı gitti. Neden sonra “ela gözlüm, gerdanlı oğlum” diyerek sevdiği, edebimden, masum duruşumdan dolayı mı ne iffetli bir kıza benzettiği sevgili torununa:
- Bak Ragıb'ım! Bir ana baba, nene ve dedeleri de sayabilirsin, evladına alacağı hanımı rastgele seçmez!
- !!!
- Hani bir söz vardır ya; “Kızı kendi başına bırakırsan ya davulcuya, ya da zurnacıya varır” diye… Bunu erkekler için de söylemek mümkün.
- Nasıl yani?
- Nasılı yok Ragıb’ım! İnsanları kendi başlarına bırakırsan nefislerinin doğrultusunda giderler. Akıllarıyla hareket etmezler. İş işten geçtikten sonra da “yandım anam!” derler amma o zaman da ağlamaktan maada bir şey elden gelmez.
- Nineciğim bunları bana niçin anlatıyorsun ki?
- Elbette bir sebebi var! Durduğumuz yerde anlatmıyoruz!
- Aman neneciğim!
- Sözümü tamamlamama müsaade et! Fazla konuşmayacağım!
- Peki neneciğim!
- Ana baba evladına alacağı hanımı ince elekten geçirir, birçok imtihandan sonra neticeye varırlar. Bu inceleme aylarca, senelerce sürebilir. Onun için ebeveynlerin seçtikleri gelinler; istisnalar hariç, müsbet olur, ev kurar, sağlam karakterli nesiller yetiştirirler.
- Tamam neneciğim anladım. Sizlerin beğendiği kızları almaktan başka şansımız yok!
- Orası öyle… Kalbiniz de rahat etsin a evladım. Bunları bilmezseniz; kafanızda bir sürü sualle kahırlanır durursunuz. Yuvalar kolay kurulmaz. Kurulunca da ölümüne dek de devam eder. Ayrılık-mayrılık da olmaz. Mezara kadar saf, temiz bir yuva düşünülür sadece.
- Tamam anladım neneciğim!
- Sen arifsin onun için anlatıverdim! Bilmem ki nereden de aklıma geliverdi bunlar?
- !!!
O, koca insan, muhterem ninem damın üzerinde, dimdik durmuş, yaz güneşi ile kavrulan, hâlâ köye bakıyordu. Sütpınar kayalığının alt başındaki bahçede ağustos böcekleri ötüyor, susunca da her şey sessizleşiyordu. Ayaklarının altında sap saman karışımı kara toprak... Büyüklerimiz; "memleket toprağı..."diyerek mühimserdi. Başımızın üstündeki yüksek kayalardan havalanmış birkaç atmaca, zaman zaman, sessizce sonsuza doğru çemberlerini çiziyor, uzaktan köpek havlamaları duyuluyordu.
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...