Dinle
Kaydet
Türkiye Gazetesi
Afrika boynuzu keskindir; İsrail dikkatli olmalı
0:00 0:00
1x
a- | +A

İsrail, önceki gün Somaliland’ı resmen bağımsız bir devlet olarak tanıdı. Bu adım, yüzeyde bir diplomatik tanıma gibi görünse de, aslında Afrika Boynuzu’nda ve Kızıldeniz hattında yeni bir jeopolitik oyun anlamına geliyor. İsrail, Somali’nin parçalanmışlığından ve bölgesel kırılganlıktan yararlanmayı hedefliyor. Somaliland hamlesi, sadece diplomatik bir adım değil; stratejik alan kapma ve bölgeyi kontrol etme girişimidir. Filistin, Golan ve Kudüs’te izlediği gasp yaklaşımının bir devamıdır; hukuku ve meşruiyeti değil, fiilî güç dengelerini tanımak.

İsrail’in Somaliland bölgesinin bağımsızlığını tanıması, uluslararası hukukun açık ihlali niteliğindedir. Somali’nin iç işlerine müdahale anlamına gelen bu adım, ülkenin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü hedef almakta; bölgedeki hassas dengeleri daha da kırılgan hâle getirmektedir. Bu tutum, bölgede barış ve istikrar çabalarına zarar veren, soykırım ve işgal gibi karanlık bir sicile sahip katil Netanyahu hükûmetinin sorumsuz yaklaşımının bir yansımasıdır. Uluslararası toplumun, Afrika Boynuzu’nda gerilimi tırmandıracak, güvenlik risklerini artıracak bu tür girişimlere karşı ortak bir duruş sergilemesi elzemdir.

Türkiye açısından ise tablo tamamen farklıdır. Ankara, Somali’de kendi adına ya da kendine bağlı bir yapı inşa etmek için değil; Somali’nin kendi bağımsız, egemen ve ayakta duran devletini kurabilmesi için sahadadır. 2011’de Somali fiilen çökmüş, merkezî otorite ortadan kalkmışken Türkiye sahaya indi. Batı uzaktan yönetti, Körfez ülkeleri vekil ağlar kurdu; Sayın Cumhurbaşkanı’mızın Mogadişu’ya giden ilk lider olmasıyla, Türkiye sahada aktif bir kurucu destek rolü üstlendi. Bu sembolik bir ziyaret değil, Somali’nin kendi ordusu, kendi kurumları ve kendi kaynaklarıyla bağımsızlığını yeniden inşa edebilmesi için başlatılan bir devlet kapasitesi inşa süreciydi.

Türkiye’nin Somali’deki yaklaşımı, klasik üs veya müdahale modelinden tamamen farklıdır. Mogadişu’daki TURKSOM, bir işgal üssü değil; Somali ordusunu eğiten, komuta zincirini yerli unsurlar üzerinden kuran ve devletin meşru güvenlik omurgasını güçlendiren bir merkezdir. Bugüne kadar binlerce Somali askeri Türkiye tarafından eğitildi. Amaç, güvenliğin dışarıdan taşınması değil; Somali’nin kendi toprağını kendi ordusuyla koruyabilmesidir. Bu, bağımlılık üreten değil, bağımsızlık tesis eden bir yaklaşımdır.

Stratejik coğrafya açısından Somali, Kızıldeniz, Aden Körfezi ve Hint Okyanusu’nun kilit noktasıdır. Küresel ticaretin ve enerji yollarının kalbi buradan geçer. Türkiye, burada var olarak sadece Somali’yi değil, deniz yollarını ve bölgesel güvenliği de güvence altına alıyor. Korsanlık ve vekil tehditlere set çekiyor, Doğu Akdeniz’den Hint Okyanusu’na uzanan stratejik sürekliliği sağlıyor.

Enerji ve ekonomik perspektif, Türkiye’nin Afrika Boynuzu’ndaki varlığını sadece güvenlikten öteye taşıyor. Somali kıyılarında imzalanan deniz yetki alanları ve hidrokarbon arama anlaşmaları, Ankara’ya Hint Okyanusu hattında uzun vadeli enerji güvenliği ve deniz ticaret yollarının kontrolü gibi imkânlar sağlıyor. Bu sayede Türkiye, sadece Somali’nin enerji kaynaklarını değil, aynı zamanda bölgedeki stratejik enerji koridorlarını da güvence altına alıyor. Karşılaştırıldığında, İsrail’in Somaliland’ı tanıması, bu ülkenin alışkanlıklarına uygun olarak, diplomasi kisvesi altında yürütülen fiilî bir gasp ve bölgedeki stratejik geçiş yollarını kontrol etme girişimidir. Türkiye ise, halkın refahını ve devletin istikrarını güçlendiren bir enerji-diplomasi modeli ortaya koyuyor; yani enerji, burada bağımsızlığı ve devlet egemenliğini koruma aracına dönüşüyor.

Oysa İsrail’in hamlesi, zayıf ve parçalanmış bir Somali oluşturmaya yöneliktir. Somaliland’ı tanıması, bölgedeki kırılganlığı artırır, dış müdahaleye açık bir ortam üretir. Türkiye ise birleşik, ayakta duran bir Somali istiyor. Çünkü güçlü ve bağımsız Somali; terörü sınırlandırır, göç dalgalarını engeller, Afrika Boynuzu’nu dengeye taşır.

Buradan çıkarılacak ders nettir: İsrail’in yayılmacı, gaspçı ve fiilî güç merkezli yaklaşımı ile Türkiye’nin dünyada mazlumları ve devletlerini bağımsız kılma temelli anlayışı tamamen zıt kutuplardadır. Bir taraf parçalamaya ve kendi ajandasını dayatmaya çalışırken, diğer taraf kurucu bir vizyonla sahada çözüm üretiyor. Bu fark, sadece Afrika Boynuzu’nda değil, küresel güç dengelerinde de belirleyici olacaktır.

Ortaya çıkan tablo şudur ki; Somaliland’ın İsrail tarafından tanınması Türkiye için bir problem ya da uyarı değildir; Ankara bu adımı fiilen yok saymaktadır. Türkiye, Somali’deki stratejik varlığını, halkın refahını ve meşru devlet inşasını güçlendirerek, bölgedeki yayılmacı girişimlerin etkisiz kalmasını sağlamaktadır. İsrail’in ‘tanıma’ hamlesi bir fiilî gasp girişimidir; Türkiye’nin sahadaki varlığı ise Somali’nin bağımsızlığını ve egemenliğini güvence altına alan kararlı bir vizyondur.

Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...

ÖNE ÇIKANLAR