Kaydet
a- | +A

Evet, evet oydu. Bütün işaretler tamamdı. Yavaşça ayağa kalktı. Kalbi yerinden sökülürcesine çarpıyorken zorla tebessüm etti.

Garsonun getirdiği çaydan bir yudum aldı, saatine baktı, saat tam onbeşi on geçiyordu. Ona göre vakit tamamdı. Karşı sokağa baktı. Bir an kalbi duracak zannetti. İşte günlerdir konuştuğu, şiirler yazdığı, hatta adına "KLAVYENİN BAŞINDAKİ SEVGİLİ" dediği "sanal arkadaşı" yüz, yüzelli metre ileriden geliyordu. Evet, evet oydu. Bütün işaretler tamamdı. Yavaşça ayağa kalktı. Kalbi yerinden sökülürcesine çarpıyorken zorla tebessüm etti.

İlk göz temasında rengi soldu, başı döndü, düşecek gibi oldu, öyle bir müddet donakaldılar. Gelen, ayrılmaya karar verdiği hayat arkadaşından başkası değildi. Saç şeklini değiştirmiş, üstelik boyatmıştı. Hiçbir şey konuşamadılar. Utandıklarından mı ne yüzleri pancar gibi kıpkırmızı kesilmiş, ter içinde kalmışlardı. Gözleri dolu dolu her ikisi de yere bakıyordu. Sessizce garip hâllerine ağlıyorlardı.

Yiğit gördüm, ah eder,

Kâh yavaşlar, kâh gider,

Hayran oldum boyuna,

Sandım padişah gider.

***

Büyüklerinin söylediği; “CANIM EVLADIM, ABDULLAH’IM ÇÖPLÜKTE BİTEN GÜL KOKLANMAZ…” sözleri kulağında yankılanırken; “Ah ah! Keşke sizleri anlayabilseydik ah!” deyip bir daha yıkılıvermişti...

Çöplükte bitene, güvenme sakın!

Geçici şeylerle övünme sakın!

Doğruyu bulunca direnme sakın!

Yüze güler, safça yanında kalır,

Sonra bin mihnetle canını alır.

Aklı olan, ona gönül bağlamaz,

En sonunda pişman olup ağlamaz.

Saçın başın yolup ciğer dağlamaz!

Uyanık olmayan, ortada kalır!

Tuzağa düşürüp canını alır.

Bakınca görülür, kötünün fendi,

Benim diyen nice insanı yendi.

Kimi beydi, kimi ağa, efendi!

Yalan dolan ile evinde kalır!

Süsler, püsler sonra canını alır.

Zelil dünya, kötü kadından pistir,

Çok erkekten arta kalmış habistir.

Ateşi, alevi olmayan istir.

Düşersin oturur, başında kalır,

Bir yolunu bulur, canını alır.

***

UFAK TEFEK...

1983 Erzurum zelzelesinde en çok tahribatın olduğu köylerden biri de amcamın imam olduğu Koyunören Köyüydü. Mevsim kış olduğundan geçmiş olsuna dahi gidememiştik. Gitsen vasıta yok, hadi vasıta şu veya bu şekilde buldun kalacak yer ve bir çadır bile yok. Aileler kendi acılarına mı yansınlar, yoksa gelen misafirlere mi? İşin ehemmiyetini bildiğimizden uzaktan duâ etmekle yetindik. Olup bitenler hepimizi yakıp kavurmuştu. Böyle büyük acılar geçer mi? Şu veya bu şekilde geçmişti! Geçmişti geçmesine ama nice canları da koparıp götürmüştü.

Aklımız fikrimiz memleketimizdeydi. İlkbahar olur olmaz da annemi, babamı alıp bir minibüsle; akrabalarımızın bulunduğu köyleri ziyaret ettik. Gördüklerimi anlatacak kelime bulamıyorum. O tarafı uzun ve oldukça acıklı…

Babamlar üç erkek, bir kız dört kardeşler. Babacığım Hacı Lütfü, zelzeleden üç dört ay önce Sütpınar köyünden İstanbul’a taşınmıştı. Serviye halamlar Bursa’ya yerleşmişti. Ortanca amcam kendi ata dede yerimiz Beyler köyünde rençper, küçük kardeşleri Ömer amcam da Koyunören köyünde imamdı. Bu büyük zelzeleden sonra Ankara’ya taşınmıştı. DEVAMI YARIN

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

ÖNE ÇIKANLAR