- Yazar, eniştesi Enver Abi aracılığıyla "balköpüğü" renkli bir araba edinir.
- Diğer eniştesi İlhami Sancar'ın yardımıyla kısa sürede araba kullanmayı öğrenir ve ehliyet alır.
- Eşi, yazarın acemi bir şoför olması sebebiyle yaklaşık üç ay boyunca her gün onunla birlikte işe gidip gelir.
- Eşi, kaza yapma endişesiyle birlikte seyahat ettiğini, ancak yazarın iyi bir şoför olduğuna ikna olunca bu alışkanlığından vazgeçtiğini açıklar.
“Eğitimcilik, gazetecilik, filmcilik, şimdi bir de şoförlük öğreneceksin! Hadi görelim seni” diye kendi kendime söylenerek eniştemi aradım...
Telefondaki ses:
- Hay Allah iyiliğini versin! Bizi yine şaşırtmadın. Madem öyle; herkesin en çok sevdiği “hususi” denilebilecek bir renk yazdım; “balköpüğü” mutlaka beğeneceksin. Hayırlı ve mübarek olsun.
- Cenab-ı Allah razı olsun Enver Abimizden, zeval vermesin müessesemize…
Karşılıklı iyi temennilerle telefonumuzu kapattık. O zamana kadar “balköpüğü” rengini hiç duymamıştım. Balın rengini biliyorduk da “köpüğü de nasılmış” diyerek odamda geziniyor bir taraftan da araba kullanmayı şimdiye kadar niçin öğrenmediğime hayıflanıyordum.
“Eğitimcilik, gazetecilik, filmcilik, şimdi bir de şoförlük öğreneceksin Ragıp Bey! Hadi görelim seni” diye kendi kendime söylenerek eniştem İlhami Sancar beyi aradım, keyfiyeti anlattım. O da:
- Abime bak ne düşünüyor? Kolay! Bir iki saatlik iş!
- Yapma ya! Bir iki saatte kim araba kullanmayı öğrenmiş ki ben öğreneyim!
- Senin öğreneceğine inanıyorum!
- Ya senin inanmandan ziyade benim inanmam daha mühim değil mi?
- Meraklanma!..
Daha uzatmadan arabayı nereden, nasıl alacağımızı konuştuk, anlaştık… Film bittikten sonra da gidip teslim aldık.
Güçlükleri atlatır,
Düşmanları çatlatır,
Güzel haberle gelir,
Bizleri rahatlatır.
***
Birkaç akşam İlhami ile Eyüp Sultan parkında çalışmalar yaparak şoförlük refleksimizi epey geliştirdim. Bu arada imtihanlara girerek ehliyet de aldım. Aldım ama hanım bir türlü tek başıma araba kullanmama müsaade etmiyordu. Ben, ne zaman direksiyona geçiyorsam, o da yanımdaki koltuğa kuruluyordu…
TGRT binası Yenibosna’da, ben Fatih’te oturuyordum. Sabah erkenden kalkıyor yavaş yavaş Yenibosna’ya geliyordum. Hanım da benimle... İhlas Yuva sitesinde büyük kızım oturuyordu, onu oraya bırakıyor, gece geç saatlerde de alıp birlikte yine Fatih’e dönüyorduk. En az üç ay bu şekilde gidip geldik.
Bir sabah tıraşımı olmuş, kahvaltımı yapmış çıkmaya hazırlanırken, baktım hanımda bir hazırlık, yola çıkma gayreti yok.
- Hadi oyalanma, vaktimiz dar hemen çıkmam lazım!
- Sen git.
- Niçin gelmiyorsun?
- Artık iyi bir şoför olduğuna kanaatim tam!
- Vay vay! Hanıma bak, başımıza trafik polisi kesildi. Bari bir de not ver!
- Yok Hoca ciddiyim!
- Ben de şaka yapıyorsun sanmıştım!
- Ah! Dedim ya şoförlüğüne itimadım tam. Tek başına yola çıkmandan korkmam daha!
- Ne demek?
- Dedim ya; dikkatli araba kullanıyorsun, kalbim rahat!
- Allah Allah! Tam anlayamadım, biraz daha açıkla: Önceki gelişlerin hikmeti neydi?
- Ya Hoca; beni konuşturma! Dedim gitti!
- Söyle söyle; iyice merak ettim!
- Ya, nasıl desem? Hani acemi şofördün, arabayı kullanırken kaza-maza yapabilirdin! Eğer öleceksek birlikte ölelim, diye düşünüyordum. Onun için yalnız bırakmıyordum. Şimdi iyi bir sürücü olduğuna inancım arttığından gelmekten vazgeçtim. Uğurlar olsun. Yolun da bahtın da açık olsun...
- !!!
DEVAMI YARIN

