"OYLARIMIZ SİZE..."
Hatıralarımı okurken "Ah NEFSİM! Sen neymişsin meğer! Kâinatın bütün hazineleri avucunun içindeyken mühimsemiyor, aklına geleni, bildiğini yapıyorsun. Koşup atlıyor, vurup kırıyor, yapıp bozuyor, dur durak bilmeden çalışıyor, üretiyorsun… ölüm bile tesir etmiyor, ne edip edip bir meşguliyet buluyor bu fâni dünyada keyifleniyorsun da...” diyor, kendimi hesaba çekiyor ve bir o kadar da dikkatli olmaya çalışıyordum.
Nefsime sözüm geçmiyor. Fırsat buldukça “Hey bana bak! Yazar mısın nesin? Koca dünya senin etrafında dönüyor” diyor, tuzağa düşürüyor farkında olmadan. Oysaki zaman su misali akıp gidiyor, günler, haftalar, aylar, seneler ne çabuk da geçiyor. Güneşte eriyen mum gibi tükendiğimi görüyor yine de tuzağına düşebiliyorum. Kar, tipi boran her şeyin üzerini kapatıyor zamanla...
Hatıralarımın bu kadar cazip olmasının sebebi her şeyle âlâkalı olmasından dolayı değil, her şeye sahip olduğunu sanmasındandır. Başka yerde kullanamayacağım bu kuvveti yele ve sele vermeden çok düşünmem lazım geldiğini çok iyi anlamıştım.
Bazılarımız müsrif, kimimiz işin farkında bile değil.
Hakiki mânâda muvaffakiyet; "Ah şu vaktimi boşa geçirmeseydim neler neler yapardım?” deme hakkını kendinde bulmada saklı… Becerene helâl olsun.
Pekmez idim bal oldum,
Tabakta durmaz oldum,
Ben bir hizmet eriydim,
Çoğaldım, aktım, doldum.
***
Canım sıkkın kaç gündür. Biraz deşarj olmak, sünnete münasip olsun diye istişare etmek için pek sevdiğim, görüş ve düşüncelerine itimat ettiğim bir arkadaşımın yanına gittim. Mahalle camisinin avlusunda hem çay içip hem de dertleşecektik. Niyetimi açınca “Hemen çık gel…” dedi. Ben de iş dönüşü vakit kaybetmeden gittim. Kısa hâl hatır sorduktan sonra başladım derdimi anlatmaya:
- Adamın biri durmadan beni arıyor. “Söyleyeceğim mühim şeyler var” diyor, ben de ona “Buyurun sizi dinliyorum…” diyorum ama nafile, fayda vermiyor, illa yüz yüze görüşecekmiş.
- Nerede?
- Nereye dersem oraya gelecekmiş.
- Sapık falan olmasın!
- Ne bileyim? Konuşmasından efendi birine benziyor.
- Söyle gelsin! Kapat gözlerini şimdi.
- Kapattım.
- Kendini bir sahilde say…
- Benimle dalga mı geçiyorsun? Eee…
- Kalp gözünle bak, yakamozlar var denizin üstünde. Dalgalar, sonu gelmez melodi gibi durmadan kıyıları dövüyor. Bu gece dertlerini, sıkıntılarını bana anlat diye.
- Nasıl?
- Nasıl olacak? İyice sıyır kalbinin içindekileri, seni rahatsız edebilecek hiçbir sıkıntı tortusu kalmasın. Sonra mis gibi havayı derin derin solu, için ferahlasın. Bir çay daha içer misin?
- Gözlerimi açayım mı?
- Aç bakalım. Dünya hayatı da bir göz açıp kapamak gibi çok kısa değil mi? Bu çaylar da keyif çayı olsun, sıkıntılarını anlatıp üzerinden atmanın çayı…
- Tamam da bu kadar kısa mı?
- O kadar kısa. İçelim çaylarımızı kalkalım artık, bu iç ferahlığı ile güzel bir uykuyu hak ederiz.
- !!!
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...