“Bugün mahmurluğum üzerimde inşaallah misafir falan gelmez de hâli pürmelâlim deşifre olmaz…”
Baş ucumda duyduğum bir sesle uyanıyorum:
- Sen böyle yapmazdın ne oldu Hoca? Hasta falan mısın yoksa?
- Aaa güneş de doğmuş!
- Kaç saattir horul horul horultundan yol bulamıyoruz ki geçelim!
- Allah Allah! Böyle yapmazdım ama…
- Yapmazdın ama yaptın!
- Namaz! Namazıma ne oldu? Niçin kaldırmadın?
- Bir ara ayaktaydın. Kıldığını sandım!
- Eyvah! Yazıklar olsun bana!
- Boşu boşuna eyvahlanma da kalk kuşluk kıl!
Alelacele kalktım, giyindim abdestimi aldım, kerahet vakti çıkınca da sabah namazını kaza ettim, yola çıktım. “Bugün mahmurluğum üzerimde inşaallah misafir falan gelmez de hâli pürmelâlim deşifre olmaz…” dedim, arabamı park yerine bırakarak ana kapıdan içeri girdim.
Kısılıyor seslerim,
Kırıldı heveslerim,
Bize gelirsen eğer,
Bal kaymakla beslerim.
***
Ecdat buyurmuş ki: “Bir kapta ne varsa, o sızar...”
Kafam önde, ben bende değilim sanki öylesine, şuursuzca yürüyordum.
Asistanım, film, televizyon projelerimizi takip eden kabiliyetli genç Kıvanç, pek meşhur biriyle Denetleme Kurulu’nun önünden hızla geçerken beni fark etmemişti ki hiçbir şey demeden uzaklaştı. Bu davetsiz misafirle yan yana koridorun sonundan, merdivenlerden aşağı indiler. Ben de beş on adım arkadan onları takip ediyordum. Misafir, binanın her bir köşesine ağzı açık, hayran hayran bakıyordu. Âdetâ büyülenmiş gibiydi. Duvarlar, sinema lobisi gibi muhtelif ebatlarda filmlerimizin en ihtişamlı sahnelerinin bulunduğu fotoğraflarla dekore edilmişti. Her taraf uyumluydu bir uçtan öbür uca… Ayak sesime geri dönen Sibel Hanım’ın kocası Hakan Bey:
"Kendimi bir masal âleminin içinde sanıyorum!" diye söylenerek durdu. Gülerek yaklaştım, elini sıktım, bırakmadan odama geçtik. İşini pekâlâ bilen Kıvanç, çoktan ne ikram edeceğini ayarlamış ve yerimize oturur oturmaz da:
- Kahvelerinizi söyledim. Başka bir şey ister miydiniz?
Teşekkür ederek o işinin başına dönünce biz de hâl hatırdan sonra geliş sebebini sordum:
- Hakan Bey, hayırdır sen, buralar!
- Âh! Ragıp Bey ah! Tuhaf dünyada yaşıyoruz! Millet bize imreniyor, bizler de onlara.
- Hayırdır! Sizi bu garip insanlara imrendiren şey ne olabilir?
- Sorma, korkunç bir felâkete duçar olduk. Evimizi, barkımızı mahv ettik, o meşhur yuvamızı yıktık, daha doğrusu yıktılar!
- Kim? Ne hakla?
- Egoist insan mı yok? Mahv-ı perişan etti bizi, Sibel’in hayranları!
- Lütfen tane tane anlatın. Acele etmeyin!
- Kusuruma bakmayınız Ragıp Bey, telâşım fazla! İster evlatlarımın istikbâli endişesinden de, ister korkusundan de, ne derseniz deyin, işte beni konuşturan çektiğim bu acılar!
- !!!
- Bela ve musibetler, önüne ne çıkarsa alıp sürükleyen tufan gibi peşimiz sıra geliyor.
- Allah! Allah! Büyük geçmiş olsun! DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...