"Bu petrol istasyonunu şarkıcı Ferdi Tayfur'la ortak açtık..."

A -
A +

"Biz de merak etmedik değil. Hayırdır! Sizi heyecanlandıran, bizi bekleten şey nedir? Bütün kalbimizle sizi dinliyoruz."

 

 

 

Petrol istasyonunun patronu:

 

- Kusuruma bakmayın! Anlatacaklarım mühim. Değecek diye düşündüm. İnşâallah yanılmamışımdır.

 

Reha'yla birbirimize bakındık gayr-i ihtiyari. Sonra istasyonun sahibi adama dedim ki:

 

- Biz de merak etmedik değil. Hayırdır! Sizi heyecanlandıran, bizi bekleten şey nedir? Bütün kalbimizle sizi dinliyoruz.

 

Diye mukabelede bulunurken adam güldü, ne düşündüyse. “Yanılmamışım! Yanılmamışım, elhamdülillah" diye mırıldandı. Pek heyecanlı olan patron, öksürür gibi boğazını temizledi, bir stendapçı gibi bütün vücut dilini kullanarak başladı anlatmaya:

 

- Seneler önce şarkıcı Ferdi Tayfur'la ortaklaşa bu petrol istasyonunu açtık. Malumunuz, o meşhur biri olduğu için istasyonun ismini de hâliyle; FERDİ TAYFUR PETROL İSTASYONU koyduk. Ferdi, benim çocukluk arkadaşımdır. Fazla detaya girmeyeyim. Zaman içinde çeşitli sebeplerden dolayı ayrıldık. Fakat ismi yadigâr olarak kaldı. Onun için hâlâ onun adıyla anılıyor burası.

 

 

 

Gözyaşları dökerim,

 

Önünde diz çökerim,

 

Kimse bilmez hâlimi,

 

Neler neler çekerim?

 

 

 

Biz, merakla göz kırpmadan yüzüne bakıyoruz, altından ne çıkacak diye. O da, usta bir oyuncu gibi durmadan anlatıyordu:

 

- Dememin bir mahzuru yok, aslında dindar olmayan bir ailenin çocuğuyum!

 

- Estağfirullah! Ne mahzuru olacak? İnsanın anasını babasını, memleketini, fiziğini, aklını, zekâsını seçme şansı yok ki...

 

- Hay Allah iyiliğini versin öyle ya... Çevremde cömert ve iyiliksever olarak tanınır, bilinirim. Bir gece kahvede televizyon seyrediyorduk. Sonradan öğreniyorum o kanal TGRT’ymiş, film ise Reha Bey'in başrolünü oynadığı bir film.

 

Bu arada Reha devreye girdi:

 

- "Alaaddin-i Attar" filmi.

 

- Evet o! Sağda solda masalarda çayına, meşrubatına hattâ parasına oyun oynayanlardan kulağıma çirkin ifadeler geldi, önce mühimsemedim. Filme kaptırmışım, dikkatle takip ediyorum. Biraz da sesler yükselince anladım ki bu filmden rahatsız olanlar var;

 

“Ne homurdanıp duruyorsunuz kardeşim, film de mi seyretmeyelim?" diye çıkıştım. Onlar, sarhoş havalarında daha da küstahlaştılar. Biri, yarı alaylı:

 

- Seyret de! Bu gerici kanalı ve yobaz filmleri değil!

 

- Sana mı soracağım ne yapacağımı!

 

- İkaz ettik sadece!

 

- Gerici-merici deyip duruyorsunuz! Nedir bu ya?

 

- !!!

 

- Birbirimize kinayeli laf tokuşturmalar baktım uzadıkça uzayacak kısa kestim; “Bu mübârek zatlara laf söyletmem” deyip meseleyi hepten kapattım.

 

Oradakilerin kızgın yüzlerini görmemek, küfür sözlerini duymamak için de süratle mekânı terk ettim. O gece miydi, yoksa başka bir gece mi, tam hatırlamıyorum.

 

Rüyamda Sevgili Peygamberimizi gördüm (sallallahü aleyhi ve sellem.) Kan ter içinde uyandığımda hâlâ rüyanın tesirindeydim. Kalbimin "küt küt" attığını hissediyordum. Bu konuşmalar ve rüyam zamanla unutuldu gitti. Aylar sonra, aynı rüyanın benzerini bir daha gördüm. Uyandığımda normal değildim. Vücudum titriyor, zihnim gördüklerimle meşgul, gönlümde engin denizler kadar bir ferahlık vardı.

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.