Film çekimine gidiyoruz. Kim hangi vasıtayla, hangi güzergâhtan gidecek, nerede mola verilecek... Hepsi tek tek tasnif edilmiş
Bu hususa tercüman olabilecek büyüklerimizin bir sözü hâlâ kulaklarımda:
“Akıllı insan, aklını kullanan insandır. Aklını kullanmak demek; nerede konuşacağını, nerede susacağını, nerede ne yapacağını iyi hesap edip din ve dünya zararına uğramadan mesafe almak, yol katetmek demektir. Daha akıllı insan, başkalarının aklını kullanandır. Peki, başkalarının aklını kullanmak nasıl olur? Onun gece gündüz demeden, bir ömür harcayarak araştırdıklarını, yazdıklarını okuyup istifade etmekle olur.”
Her neyse, mevzuyu fazla uzatmadan sadede gelelim.
Bu gece de sokaklar dilsiz,
Gümüş bir tepsi gibi şavkıyan dolunay yalnız,
Lacivert gökyüzü tarifsiz,
Çay demsiz...
Ben ise… yine bensiz...
Film çekimine gidiyoruz. Haftalarca hazırlık yapmışız. Seferberlik misali, kim hangi vasıtayla, hangi güzergâhtan gidecek, nerede mola verilip nerede yemek yenecek, acil durumlarda neler yapılacak? Hepsi tek tek tasnif edilmiş, kim ne iş yapacak ayan beyan belli. Yağmur, çamur, aşırı sıcaklar için ayrı ayrı planlarımız da hazır elimizin altında. Her şey yerli yerinde etraflıca konuşulmuş, hesabı yapılmış, ona göre vazifeler taksim edilmiş, lüzumlu tedbirler alınmıştı. Bize göre her sualin verilebilecek mantıki bir cevabı vardı.
Film çekim işimizi askerî tatbikatlara çok benzetiyordum. Orada da büyük bir kalabalığın disiplini, hareketi, konaklaması, yeme, içme barınma ve sağlıklı bir şekilde vazifesini yapıp avdet etmesi söz konusudur, tıpkı film ekiplerinde olduğu gibi…
Geceleri kıpır kıpır yıldızlar, gündüzleri kor kızılı güneş altında yol alan film çekim konvoyumuz, Bolu dağlarından, güneşin kızıla boyanıp battığı Tuz Gölü düzlüğüne doğru ince bir çizgi gibi bir uçtan bir uca süzülüp geçtik Güneydoğuya doğru. Günler, geceler hep araba içindeyiz. Oyuncular ve teknik ekibimiz oldukça yorulmuştu. Elhamdülillah sağ salim yolumuz bitmiş, Harran antik kentinin hemen yakınındaki devlet su işlerine ait misafirhaneye gelmiştik.
Her renge boyanamam,
Uyursam uyanamam,
Tedbirsizlik acıdır,
Ölürüm dayanamam!
Konvoyun en önünde giden aracımızdan inip arkamızda bir kervan gibi uzanıp giden ekibimize “dur” işareti yapıp seslendim:
- Arkadaşlar misafirhanemiz ve çekim boyunca kalacağımız yer burası. Arabalar park yerine. Herkes valizini alsın, daha önce verdiğimiz numaraya göre yerini, odasını bulsun. Duş almak, elbiselerini değiştirmek isteyenler ne yapacaklarsa yapsınlar, saat yirmide yemek salonunda toplanalım. Hadi cümleten geçmiş olsun. Allahü teâlâ hayreyliye.
Otobüsler, minibüsler, çeşitli renk ve modelde taksiler boy boy sıralandı. Kor yürekli, levent endamlı Yeşilçam yiğitleri, sarı saçlı, renkli lensli, kara gözlüklü Yeşilçam güzelleri, bindikleri vasıtalardan indiler. Birkaç kadın ve erkek, kırmızı renkli taksiden, güneş gözlüklü meşhur bir oyuncumuzu tutup incitmekten korkar gibi kucak açıp, elinden tutarak indirdiler. Ben dâhil bütün oradakilerin gözü, o kalabalıktaydı...
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...