Oyunculardan biri, iki büklüm bir ihtiyar gibi beti-benzi solmuş olarak yanıma geldi. Saçları dağılmış, sesi kesilmiş, dermanı yok gibiydi.
Hepimiz de merak içindeydik. “Şimdiye kadar her şey yolundaydı. Ne oldu bunlara? Hastalanan mı var?” dedim. İşin içyüzünü bilenler; “Boş ver Ragıp Bey, sen işine bak…” deyip geçiştirdiler. Bir kere işkillenmiştim. Doğru yönetmenin yanına gittim:
- Söyle, dedim Yücel Bey. Söyle, gizlimiz saklımız yoktur aramızda. Neler oluyor lütfen?
Sağa sola bakınan yönetmenimiz, biraz kem-küm ettikten sonra:
- Malumunuz Ragıp Bey kardeşim; kaç gündür yollardayız.
- Eee… bunda garipsenecek ne var? Memleketimizi, yollarını, hatta gidecek yerlerimiz de biliyoruz! Malumunuz herkes yolda!
- Benim içim dışım bir malumunuz, keyif için söylemem!
- Sana keyif için soran da yok! Bu tablo ne? Neler olmuş da benim şimdiye kadar haberim yok?
- İşte ben de onu anlatmak istiyorum…
- Eee...
- Az-çok beni tanırsın. Böyle söz vermişim kendime. Büyüklerim tarafından böyle tembihlenmişim. Bir hayat mücadelesi içinde kendimce tezgâh açmış mal satardım. Benim malım; film yönetmenliği, Avrupai ifadeyle rejisörlük. Buğday alıp koku vermiyorum, makina alıp kumaş biçmiyorum. Kaç gündür...
- Konuş çekinme!
- Oyunculardan biri, iki büklüm bir ihtiyar gibi beti-benzi solmuş olarak yanıma geldi. Saçları dağılmış, sesi kesilmiş, dermanı yok gibiydi.
- Artistlik yapmasın!
- Meslekleri… Bir kuru değneğe dayanıp duran bir meczup gibiydi.
- Sanatçımıza; "nedir bu hâl?” diye sorunca; “Perişanım Yücel Bey, beni Urfa’ya götürmeyin" diye sızlandı. Ben de; “Olmaz! Nehir geçilirken at değiştirilmez! İşi tesadüfe bırakamayız!” dedim, moral verdim ama ancak buraya kadar gelebildik. Size ve diğer arkadaşlara belli etmemeye çalıştık, bozgunculuk olmamasına itina gösterdik. Gördünüz, şimdi yapabileceğimiz bir şey kalmadı. Siz ne derseniz o olsun.
- Ne istiyormuş, derdi neymiş?
- Sözün özü “Ben bu paraya oralara kadar gidip canımı anarşinin ortasına atamam!” diyor, başka bir şey demiyor! “Ya ücretimi artırın, ya da…"
- Ya da; “projeyi yarı bırakır, çeker giderim” demek istiyor!
- Ne diyeyim bilmem ki?
- !!!
Herkes duyup bilecek,
Oturup da gülecek,
Kendini aktör sanan,
Tam hizaya gelecek!
Duyduklarım karşısında yıkıldım âdetâ … “Bu ne mesuliyetsizlik, bu ne ahlak, bu ne biçim insanlık? Allah Allah!" kelimeleri dökülüverdi dudaklarımdan. Çok fena bozulmuştum. Gidip adamın yakasından yapışmak ve:
“Ey nankör adam! İstanbul'da biz her şeyi dosdoğru konuşmadık mı? Çekim yapılacak vilayetler, kazalar, köyler, hattâ yayla ve araziler tek tek dile getirilmedi mi? Tahminî çekim takvimimiz ve ücrette mutabakat sağlamadık mı? Sen şimdi neyin peşindesin? Âlemi sersem, kendini uyanık mı sanıyorsun?” deyip haddini bildirmek istiyordum.
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...