Geçimi bu sektörden olduğu hâlde, kendi bildiği doğrulardan taviz vermiyordu. Projelerine zararlı hiçbir fikri, ideolojiyi sokmuyordu...
Ayak uydur çağlara,
Kanma ince yağlara,
Ne kadar çok kar yağmış,
Güvendiğim dağlara.
Yücel Çakmaklı; milliyetçi, muhafazakâr kesimin diğer bir ifadeyle bu tarafın en tanınmışı; “Birleşen Yollar, Küçük Ağa, Osmancık" gibi büyük prodüksiyonlara, pek mühim projelere imza atmış yönetmenlerimizden... Kaşarlanmış film piyasasında, ilk defa millî, mânevi kıymetleri konu edinen bir öncü... Bu ilk filmimizde hiç tereddüt etmeden onunla başlamamız en kestirme, en mantıklı olanıydı. Diğer bir ifadeyle bu iş için biçilmiş kaftandı. Senede belki birkaç film ya yapıyor ya da yapmıyordu. Geçimi bu sektörden olduğu hâlde, kendi bildiği doğrulardan taviz vermiyordu. Projelerine zararlı hiçbir fikri, ideolojiyi sokmuyor; "Allah'tan korkarım neme lâzım!" diyordu. Film piyasasının 'kirli' olduğunu hiç saklamazdı. Kapıyı kendi açtı. Herkesi rahat görebileceğimiz hâkim bir köşeye geçerken garsona; “sade dondurma ile birer sıkma limonata…” dedi, oturacağımız yeri sordu.
- Pekâlâ, buyurun!
Garson önümüze düştü. Bir iç bahçeden daha geçtik. Beyaz kolalı önlüğünün büyük cebinden temiz bir bez çıkardı. Maun sandalyelerin meşin kaplı kısımlarını yeniden sildi, Yücel Bey'e,
- Başka bir emriniz var mı efendim? dedi.
Teşekkür etti. Bahçe hakikaten fevkalâdeydi. Bakımlı, el değmemiş bir yeri yoktu. Yavru saray gibiydi. Bitişiğindeki küçük çam korulukta farklı bir sükûn vardı. Karşımızda kendilerinden geçmiş bir çift oturuyordu. El işaretiyle “aldırma" dedi. Her şey normalmiş gibi etrafı gezdik. Tezyinata, süslemelere hiç diyecek yoktu.
- Tahminen kirası ne kadardır?
- Bilmem. Zaten sık sık da uğramam. Bugün sizin için geldim.
- Çok teşekkür ederim.
- Bakınız Ragıp Bey, niçin insanlar buraları seçiyor biliyor musun? Şöhret sahibi olanlar, herkesin rahat girip çıktığı yerlerde bizim gibi elini kolunu sallayarak dolaşamıyorlar. Onların hayranları kadar düşmanları da çok, kıskananlarını ise saymıyorum...
- Gayet tabii... Duymuştum Erol Taş’ı gören biri; "sen o masum çocuğa nasıl kıydın" diye olmadık küfürler etmiş, dövmeye kalkışmış...
- Bizim sektörde öyle akılalmaz hâdiseler çok. Hüseyin Baradan'ı az daha öldüreceklermiş. Aktörlere, aktrislere sırılsıklam, deli gibi âşık olanları saymıyorum. Onlar tam bir klinik vaka.
- Demek hakikatle hayal unsurlarını ayıramayanlar da sayılamayacak kadar çok cemiyetimizde.
- Şaşılacak kadar...
- Desene; eğitimsiz, mâneviyatsız toplumlar sürü gibi oluyor.
Masamızda dondurmamızı yiyip limonatamızı yudumlarken birçok jön de önümüzden merasim geçidi yapıyordu. Cüneyt Arkın, Fikret Hakan, Murat Soydan, Orçun Sonat, Kadir İnanır, Mehmet Aslantuğ, Yılmaz Zafer ile Perihan Savaş, Tanju Korel ile Hülya Darcan, Fatma Girik, Fatma Belgen, Engin İnal ve isimlerini sayamadığım diğerleri... Dün hayallerimize sığmayanlarla, bugün aynı mekânı paylaşıyorduk.
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...