Sevgi ve nefret

A -
A +

Buna "aşk ve nefret" de diyebilirdik. "Sevgi ve nefret" daha geneli ifade etmekte. "Ya benimsin veya hiç kimsenin" çılgınlığına kapılmış eli bıçaklı âşık yine haberlere konu mu, yoksa o tipler eskide mi kaldı? Eskide kalan belki söz ve bıçaktır. Duyguların değişmesi mümkün değil. İnsanla sevgi, aşk ve nefret, muhabbetle nefret arasında şaşılacak yakınlıklar var. Seven nefret eder mi, âşık olan nefret eder mi, muhabbet duyan nefret eder mi? Acaba, hakîkaten o duygu, sevgi mi, aşk mı, muhabbet mi? Yoksa menfaat mi? Sahiplenme duygusu mu? Zaten o bıçaklı portre her şeyi açıklıyor, "ya benimsin ya hiç kimsenin?" Böylesi haberlerin bir de başlangıç cümlesi vardır. "Aşkına karşılık görmeyen çılgın âşık, sevgilisini bıçaklayarak öldürdü". Ya bıçaklayarak öldürmekte, veya tabancayla vurarak yahut boğarak. O nasıl sevgi, aşk ve muhabbet ki böyle bir sonla bitiyor? Eğer sevgi ise, eğer aşksa, eğer muhabbetse zaten karşılığının olmaması lazım. Karşılıklıysa bu bir ticarettir. Bezirgânlıktır. Türk Hat san'atını tekrar ayağa kaldıran insan, merhum Hattat Hamid Aytaç Beydir. Onun gibi Türk tezhîb san'atını ayağa kaldıran da merhum Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver Hoca'dır. İkisi de bu meslekler, san'atlar yokluğa yüz tutmuşken çok sayıda talebe yetiştirerek hakkı ödenmez hizmetler yapmışlardır. Süheyl Ünver Hoca, Prof Dr. Çiçek Derman'ın Antik Dekor şubat sayısında yazdığına göre kendisine kahve geldiğinde şu mâniyi okurmuş "Kahvelerim pişti gel/Köpükleri taştı gel/ İyi günüm dostları/ Kötü günüm geçti gel". Şehvetle aşk, menfaatle sevgi, ticaretle muhabbet iç içe. İnsanlar çok kere ve çok zaman iyi gün dostudur. Onun için deyimlerimizden biri de "düşmeye gör" der. Diğeri "düşenin dostu olmaz" diye ekler. İnsanlar bunu bilirler. Bazı insanlar, bütün akıl, zekâ hatta kurnazlıklarına rağmen bir o kadar da saftır. "Aşkın gözü kördür" hadi onu anladık. Zaten çok kere gençlerin pahalı tecrübesidir. Satılanlar, ihanete uğrayanlarsa çok zaman unvan, etiket, makam, mevki ve iktidar sahipleridir. Sanırlar ki o günler hep böyle devam edecektir. Etraf bir gaflet uykusu gibi sarılır. Herkesin ayrı bir beklentisi vardır. Karşılık alınmayınca da iftira, istifa silahları çekilir. En yakındakiler bazen en büyük ihaneti işlerler. Halbuki bu içten pazarlıkçılar düne kadar âşıktır. Sevgi onlardadır, muhabbet onlardadır. Merkezdeki adam, mâşuk her şeyi kaybedince her şeyi anlar. Halbuki o âna kadar Brütüs'ü yalnızca bir tarih malzemesi kabul ediyordu. Brütüs'ler yok olmaz. Belki azalır, ama eksilmez. Aşkla ihanet arasında. Sevgiyle nefret arasında. Muhabbetle dehşet arasında yakın alakalar var. Bu dünya karşılıksız, menfaatsiz, beklentisiz, ihalesiz, şehvetsiz, parasız, makamsız sevenleri çok zor tanıyor. Onlar, o kadar az ki. Zaten onlara "Mecnun/deli" deniyor. İnsanlık, aklı yele vermişlerle aklı, defter-i kebir gibi kullananların çekişmesi. Çevresini seçemeyenler, etrafını göremeyenler hep kaybettiler. Bu nasıl bir trajedidir ki asırlar boyu sahnede? Onlar da, aldandığını çok geç anlayanlar da ne yapsınlar? O kanun maddesi kim bilir ne vakt yürürlüğe girmiş: "İnsan insanın kurdudur". Fakat orada kalmıyor ki, diğer sayfada öbür madde yazılı, "kurtlukta düşeni yemek esastır". Aman ha, siz siz olun düşmeye görün. Bunun için de Allah için sevenlerle para için sevenleri. İhale kapmak için yaltakçılık yapanlarla kötü gün dostlarını birbirine karıştırmayın. Bazıları tren istasyonu gibidir, bazıları tren katarı gibi. İlk istasyonu unutmayın. Dostlarımıza tavsiyemizdir. At iziyle it izini karıştırmayın. Yarın nefret edecekleri bugünden tanıyın, sakın ola ki onları âşık sanmayın. Âşık, asalak olmaz. Siz siz olun asalaklara hamallık yapmayın.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.