Bir an önce görmek istiyordu kızını!..

A -
A +
Bir büyük binanın bir küçük odasında kızını sararmış solmuş bulunca dizleri titredi Zehra Ananın.
 
Köyün göründüğü son noktada durdu Zehra. Olduğu yerde geri döndü. Taşkesen’in sağına düşen yamaçta kocasının belli belirsiz mezarını seçmeye çalıştı:
“Sana hakkımı bir defa daha helal ediyorum. Elinden geldiğince bana hem kocalık, hem babalık yaptın, hakkını yiyemem. Çocuklarıma göz kulak ol demiştin, onun için gidiyorum. Allaha ısmarladık...”
             ***
İki çocuk hoplaya zıplaya tren istasyonuna doğru gidiyordu, (B.) ise arada bir dönüp bakıyordu geciken annesine.
Rüzgârın sağdaki meşe ağacından düşürdüğü koza yuvarlanarak ayaklarının dibine geldi.
Zehra dönüp yürüdü. 
İlk kez şehir görecekti.
             ***
Kızını kötü durumda bulma korkusu, hafızasına sığmayan o devasa şehrin hayretini gölgede bıraktı. Ne deniz umurundaydı, ne koca koca binalar… Üstüne üstüne gelen arabalardan birinin altında kalmamak için sağa sola seğirtirken kızını düşünüyordu Zehra Ana.
Bir an önce görmek istiyordu kızını.
“Peki” dedi (B.), “Zaten yolumuzun üstünde. Belediye otobüs duraklarına yürüme mesafesinde.”
Sağı solu şaşkınlıkla izleyen iki çocuğa otobüs durağında gösterdiği yerden ayrılmamalarını tembih etti (B.).
             ***
Bir büyük binanın bir küçük odasında kızını sararmış solmuş bulunca dizleri titredi Zehra Ananın. Babası Akif Aga kendisini yabancı bir köyde bırakıp giderken, onu üzmemek için ağlamak istememişti. Bu kez ihtiyar direnci dayanamadı, kızına sarılıp sesli ağladı. “Sen mutlu olasın diye uzaklara gitmene razı olmuştum kızım” dedi boynuna sarıldığı kızının solgun, kemikleri çıkmış zayıf yüzünü göğsüne bastırırken…
“Hşşştt!” diye bir tıslama ile doktor girdi içeri; arkasında bir iki asistan ve hemşire ile… “Yok, böyle ağlama sızlama yok. Çekil bakayım şöyle kenara.”
Zehra Ana korktu. Bütün köylüler “resmî” insanlardan korkardı. Senelerce kaymakamdan, öğretmenden, jandarmadan, orman muhafaza memurundan, muhtardan, bekçiden korkmuşlardı.
Doktor hastaya bir metre mesafeden baktı, sağına döndü, “Annesi misin?” dedi.
Zehra, başıyla onaylayarak “Anasıyım” derken nefesi, atkısının altından burnuna kadar çektiği beyaz yaşmağı titretti.
“Bak ana” dedi gür saçlı, kalın kaşlı, gözlüklü doktor, üç parmağını göstererek, “Bir soğan destesi düşün.”  Komik bir oyun tarif ediyormuş gibi rahattı, gülümsedi, “Sen köyden bilirsin. Soğanların baş kısmı var ya, işte onlardan üç tanesi, kızının rahmini sarmış.”
Yarı açık pencerede, beyazken kirden griye dönmüş perde, rüzgârın uçurmasıyla bir şahin kanadı gibi şakladı. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.