Baba mirası

A -
A +

Anne ve babasından sonra hanımı da vefat edince Bahtiyar, kardeşi Merve’ye artık evlenmeyeceğini ve kendisine bir hizmetçi bulmasını istemişti.
Merve, her sabah ağabeyinin Florya’daki evden çıkıp Çağlayan’da sahibi olduğu hukuk bürosuna gidişinden sonra, bir hizmetçi gibi eve gelip yemek yapıyor, çamaşır ve bulaşık yıkıyordu hani. Ağabey hiç görmediği “hizmetçi”ye her ay bir zarf içinde maaş bırakıyor, Merve de bu para ile ağabeyine altın biriktiriyordu.
İşte yeniden o aileye misafir olacağız.
 
Ama önce, o öyküde unuttuğum bir detayı kaydedeyim.
Bahtiyar ilk gençliğinde bahis işine dadanmıştı. Bu zaafı, avukatlık cübbesi giyinceye kadar devam etmişti.
O cübbe töreni âdeta miladı olmuş; babasına, bir daha bahis oynamayacağının sözünü vermişti.

 

Bahtiyar ile Merve’nin baba dostu ve artık seksen yaşına basmış aile avukatı Şamil Bey, mesleğinin kendisine verdiği kupkuru bir ses tonuyla:
- Evet, on bin lira, hepsi bu kadar, diye tekrar etti. 
Bahtiyar, Şamil Bey’in tarihî kütüphanesinde, elindeki para tomarını evirip çeviriyordu. Acı bir tebessümle Şamil Bey’e baktı:
- Ne diyeyim, şaşkınım sadece.
- Babanızın vasiyetini dinlediniz. O küçük şartı bir daha hatırlatayım; bu on bin lirayı bitirdiğinizde, nerelere harcadığınızı yazıp, bir zarf içinde bana getireceksiniz. Vasiyetname bu konuda çok kesin. 

 

Bahtiyar gazeteye, yanıma geldiğinde ona şöyle dedim:
- Bu dünyada paranın verileceği en güzel hizmet, Tam İlmihâl kitabı dağıtmak.
- Nasıl yapacağım onu?
- Sen yapmayacaksın, sen parayı vereceksin, onlar vatandaşa senin hediyen olarak bedava dağıtacak. Kitap nesiller boyu okunacak, sen ölsen bile amel defterin bu sevabı yazmaya devam edecek. Bu dinin büyükleri öyle bildirmiş.

 

Bahtiyar kitap dağıtımı için verdiği paranın makbuzu bulunan zarfla aile avukatı Şamil Bey’in kütüphanesine girdiğinde akşam olmak üzereydi. 
Zarfı sehpanın üzerine bırakıp, koltuğa oturdu.
- On bin lirayı nasıl harcadığım burada yazıyor, dedi, kafasını hafif yukarı kaldırarak çenesiyle zarfı işaret etti. 
Oturduğu yerde bile devasa görünen iri vücutlu Şamil Bey, kütüphanede hemen solunda duran büyük zarfı aldı, numaralı gözlüklerini taktı. 
Büyük zarfın içinden iki küçük zarf çıkardı. Birini elinde evirip çevirdi, üzerindeki rakamı görmek için gözlüklerini burnunun üzerine biraz daha itti. (1) rakamını görünce:
- Hah, bunu sabah okumuştuk, diyerek sehpanın üzerine bıraktı.
İki numaralı zarftan çıkan kâğıdı, kalın kaşlarını kaldırarak sessizce okumaya başladı. Bitirdiğinde, onu da sehpanın üzerine bıraktı. Uzun, kemikli, yaşlı ellerini açarak, iki elin on parmak ucunu birbiriyle eşleştirdi; birleşik parmaklarıyla bir süre burnunu alttan yukarı doğru kaldırdı. Sonra sağ işaret parmağını alt dudağının altını siler gibi sağa sola sürttü: 
- Evet, diyerek Bahtiyar’a baktı. Bak evlat, babanızın ikinci zarftaki vasiyet maddesine göre eğer on bin lirayı hayırlı bir işe verdiyseniz ödülünüz büyük. 500 bin dolar sizin. Eğer uygunsuz yere harcadıysanız, bu para kız kardeşiniz Merve Hanım’a verilecek. (Parmağıyla Bahtiyar’ın getirdiği zarfı gösterdi) Şimdi yazdığınız harcamayı birlikte okuyalım.
Şamil Bey zarfa doğru eğilirken Bahtiyar daha atik davrandı; zarfı alıp parçalamaya başladı. Onlarca parçayı ceketinin iç cebine tıkıştırdı. 
İhtiyar avukat, film izliyormuş gibi sakindi. 
Bahtiyar ayağa kalktı:
- Sizi daha fazla meşgul etmeyeyim efendim, dedi. Parayı bahiste batırdım. İyi günler diliyorum. 
Yüzünde Şamil Bey’in görmediği küçük bir tebessümle bürodan çıktı, asansörün düğmesine bastı.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.