Gösterişi seven bir milletiz. Her şeyimiz "desinler" mantığına dayalı. Giyinirken, gezerken, yaşarken hep başkalarının bu faaliyetlerimizden nasıl da etkileneceklerini hesaplarız. Acınacak bir durum anlayacağınız. Bir alt yapı eksikliğinin doğal sonucu. Belki Akdenizliliğimizin etkisi... Gazetelere konu olan Bakan tepkilerini okumuşsunuzdur. Sayın Bakanlarımız makam araçlarından inip özel otolarına binmişler. Böylece ülkem krizden kurtulacakmış. Yok canım! Çocuk mu kandırıyorsunuz? Ne alakası var ülke ekonomisinin dibe vurmasıyla makam araçlarının? İşte hep gösteriş. Vakti zamanında yabancı sigarayı yasaklayan, yurt dışına çıkışları sıraya bağlayan zihniyet şimdi de gittikçe pespayeleşmemizi organize ediyor o kadar. Aldıkları bu uyduruk tedbirlerden çıkarttığım sonuç şu; daha hastalığımızın teşhisini bile koyabilmiş değiller. Hep söylediğimi tekrarlıyorum. Mesele gideri kısmak olmamalı. Çözüm geliri arttırmak. Ama bu, yetkililere imkansız gibi görünüyor olmalı ki bunu düşünmüyorlar. Ya da gerçekleştiremiyorlar. Sivil plakalı Paliolara binecekler biz de kurtulacağız! Olacak iş mi yani? Mesele bu kadar basit mi görünüyor Ankara'dan bakınca? Bir kaç sene öncesine kadar gülebiliyordum böyle icraatlara. Herhalde yaşlanmaya başladım, artık sırıtamıyorum bile. Sadece içim sızlıyor. Devalüasyon yok diyen Gazi Erçel felaketten iki gün önce parasını dolara çeviriyor. Demek ki aklı başka dili başka yorumluyor ekonomiyi. Bunlar acı olaylar. Darbeye dayanıklı olduğu farz edilen halkımın son gelişmelere uyum göstermesi bekleniyor gibi geliyor bana. Tıpkı 5 Nisan kararlarına gösterdiği gibi. Kuzu kuzu. Çaresiz! "Nelere alıştılar, buna da alışırlar" zihniyeti... Buna gaflet denir. Yürüyüşlere provokasyon der sırtınızı dönersiniz. Alternatif yok der seçim defterini açmadan kapatırsınız. Halkın açlığını görmezden gelirsiniz. Olası sonuçlara ise sadece siz değil hepimiz katlanmak zorunda kalırız.