“Bu öğretmenimiz çoğu kez dersi geç bitirirdi. Hatta namaz vakti girene kadar uzatırdı...”
1992-1996 yılları arasında Konya Selçuk Üniversitesinde talebe idim. O yıllarda kampüs yeni yeni inşa ediliyordu ve büyükçe bir camisi de yeni yeni inşa ediliyordu. Tramvay ile 45 dakikalık bir bozkır seyrinden sonra kampüse varabiliyorduk. Fakültemize yakın olduğundan cuma namazını kılmak için bu camiyi tercih ediyorduk.
Ama caminin büyükçe bir alt katı vardı. Alt katın üzerine de üst kat inşa edilmiş idi. Dışarıdan üst kata 20-30 basamaklı bir merdivene tırmanarak giriyorduk. Alt katta ise merdivenin sağında ve solunda yer alan büyük kapılardan birini tercih edip giriyorduk.
Ben bu tür ayrı katlar içeren yerlerde alt kattakilerin imamı görme imkânı olmadığından namaz kılmak için imamın olduğu kısmı tercih ediyordum.
Bunu niye tercih ediyordum? Çünkü bir arkadaşım tarafından o yıllarda hediye edilen, fırsat buldukça okuduğum Tam İlmihal Seâdeti Ebediyye’deki bir fıkhî konu idi. İlmihalde okumuştum, namazın kılınacağı mekânda kişinin imamı görmesi; imamı göremezse de imamı gören birini görmesi gerekiyordu. Ben de bu sebeple artık namaz kılacağım zaman imamın olduğu üst katı tercih ediyordum.
Bu arada okulda garip bir fizik hocamız vardı. Dindarlarla müstehzi bir şekilde konuşurdu. Derste bir de ne alaka ise siyasi konulara girerdi. Bu konulara girmekten haz aldığı her hâlinden belli oluyordu. Bu hocanın dersi cuma gününe ve cuma saatine denk geliyordu. Çoğu kez dersi geç bitirirdi. Hatta ders saati sonlansa bile namaz vakti girene kadar dersi uzatırdı. Bu şekilde dersi uzatmasının sebebini hâlâ anlamış değilim.
Fizik hocasının yine dindarlıkla dalga geçtiği ve dersi geç bitirdiği bir cuma günüydü. Yine ders uzamıştı. Hâliyle zar zor cuma namazına yetiştim. Maalesef imamın olduğu üst katta yer bulamadım. Mecbur alt kata yöneldim. Ama içimde de tarifsiz bir sıkıntı vardı. Bile bile imamı görmeyen yerde namaza durmak canımı sıkıyordu. İlk sünneti kıldık. Sesi çok tatlı genç bir imam vardı. Kamet getirildi ve farza duruldu. İki rekatlık cuma namazının birinci rekâtını kıldık. İkinci rekâta ayağa kalktık ama o esnada beklenmedik bir şey oldu. Elektrikler gitti. İmamın sesi de gitmişti. Herkeste derin bir sessizlik ve ne yapacağımızı bilemez bir hâl oldu...
DEVAMI YARIN
Ünal Bolat'ın önceki yazıları...